17 Ocak 2017 Salı

SOLJENITSIN'İN İKİ NOVELLASI: KREÇETOVKA İSTASYONUNDA BİR OLAY & MATRİYONA’NIN EVİ



Alev Alatlı, Gogol'ün İzinde adlı üçlemesinin birinde "Soljenitsin okuyacaksan, önce bir üstüne başına çeki düzen vereceksin, kitabın başına pijamayla falan oturmayacaksın, öyle 'yaaa biraz kitap okuyayım' diye kitabın başına oturulmaz, ilk önce yazara saygını göstereceksin" diyerek kendisinden saygıyla bahseder.
Kreçetovka İstasyonunda Bir Olay – Matriyona’nın Evi, Aleksander Soljenitsin’in iki novellasının bir araya getirilmesiyle oluşan kitabı. Dünya’ya adını Gulag Takım Adaları romanıyla duyuran büyük Rus romancısı Aleksander Soljenitsin’in bu küçük kitabını ideolojik saplantılardan uzak olması ihtimaliyle yazarın edebi yönünü değerlendirmek amacıyla seçtim.
Gerçekten de Soljenitsin, edebiyatçılığından, romancılığından çok Stalin karşıtlığıyla, Sovyet rejimi muhalifliğiyle tartışılıyor. Onun ilk romanı İvan Denisoviç’in Bir Günü’nü kırk yıl kadar önce okumuştum. Sovyetizmin eleştirisi olarak öne çıktığı için edebi yönü değil de ideolojik yönüyle beğenmiş yahut beğenmemiştik. Soljenitsin, Sovyet rejimini açıktan eleştiren bir edebiyatçı, hatta ona 1970’te Nobel Edebiyat Ödülü’nün kendisine bu özelliği nedeniyle verildiği ileri sürülmüştür. Stalin döneminde sürgün edilmiş, Kruşçev döneminde affedilmiş ve romanlarının basılmasına izin verilmiş, Brejnev döneminde tekrar gözden düşüp yasaklanmış, 1974’te vatandaşlıktan çıkartılmış, Gorbaçov döneminde yurduna yeniden dönmüş, Yeltsin döneminde bir gözden düşüş daha yaşamış ancak ömrünün son yıllarında Putin’den saygı görmüş, akıl danışılan bir kişi olarak yaşama veda etmiş. Tabii ki bu yükselişler ve alçalışlar onun siyasi ve ideolojik duruşuyla ilgili, biz ise onun edebiyatçı yönü üzerinde durmak istiyoruz. Birçok eleştirmen onu Dostoyevski ve Tolstoy’un tarzlarını başarılı bir biçimde yirminci yüzyıla taşıyan romancı olarak değerlendiriyor. Bana kalırsa özellikle bu hikâyelerinde olayı ele alış tarzı ve olay yerini ayrıntılı olarak anlatımıyla Tolstoy’u daha çok andırıyor. Tolstoy da kısa öykülerinde titiz bir olay yeri gözlemcisi gibi bütün dekoru ayrıntılı olarak anlatır. Bunlar helikopterli yazarlar; okuyucuyu bir helikoptere bindiriyorlar olay yerine götürüyorlar ve havadan olayı izlettiriyorlar. Fransız romanlarında Balzac’tan yadigar olarak göze çarpan sıkıcı uzun tasvirler yerine yer betimlemeleri kişi betimlemeleriyle harmanlanarak veriliyor,  böylece hareketli, yürüyen tasvir ortaya çıkıyor. Anlatılanlar hayatın doğal akışına uygun, manzara oldukça doğal, keskin renklerden kaçınıyorlar, gerilimden uzak duruyorlar. Anlatılan olay/lar bizim de tanık olduğumuz olabileceğimiz cinsten, çok yükseltilmiş kahramanlar yahut yerin dibine batırılmış tipler yok, daha çok kader kurbanları kaderleri ve kederleri ile yaşıyorlar ve ölüyorlar. Ancak arka planda evrensel ahlak değerleri, iyilik, doğruluk, vatan sevgisi, yardımseverlik, özveri ve ulusal değerler, kanaatkâr Sibirya köylüsünün orta direğini oluşturduğu Rus kültürünün ortalama renkleri, desenleri bu novellaların özelliği olarak öne çıkıyor. Yer yer kinayeli sözler sezilse de (Stalin için Büyük Öğretmen ve aşağılama aynı cümlede verilmiş, Lenin’in eseri yok olursa eğer / Artı bir sebep kalmaz yaşamaya…)  öyle fazla mecaza boğmadan gerçekçi ve yalın bir anlatım okuyanı yormayan bir dil de üslup ve biçim özelliği olarak yansıyor. 
Kreçetovka İstasyonunda Bir Olay’da İkinci Dünya Savaşı sırasında cephe gerisinde bir tren istasyonunda görevli genç subay ve diğer çalışanlar objektif olarak anlatılıyor. Teğmen Zotov, istasyon komutanı olarak öne çıkıyor ama diğer kişiler, Dyaçihin, Podşebyakina, Valya, Frosya Teyze, Gavrila Nikitiç, Kordubaylo, Polina, Çavuş Dıgin, Gaydukov, Çkalov, Çiçişev, Samorukov, gözümden kaçan varsa diğerleri buz dolabı magneti gibi yapıştırılmaz hikâyenin duvarına, onların amam aman özellikleri yok, rolleri de önemli değil.  Birde ortaya çıkıveren Tveritinov ile ilgili olay; Treni kaçıran ve aktör olduğunu söyleyen bu adama Teğmen Zotov, ilkin yardım etmek istiyor ancak sonra gerekçesiz, dayanaksız ondan kuşku duyuyor, casus olabileceğini düşünüyor ve onu tutuklatıp Hareket Merkezi’ne sorgulamaya gönderiyor, sonra onu merak ediyor, sorgulamanın sonunu merak ediyor, yeni bir kuşku kaplıyor içini: ya casus değilse… Ve olay birden beklenmedik biçimde bitiyor. Gerçekten aktör Tveritinov’a ne oldu, merak içinde kaldık.
Öykünün girişi bugün için modası geçmiş telefon konuşması tekniğiyle başlıyor, sonucu da olay tamamlanmadan bitiyor, örülmeyen, ucu açık bırakılan ipler gibi.
Matriyona’nın Evi, içinde iyilik, yardımseverlik olan güzel bir hikâye. Bir Matematik öğretmeni Ignatic,sürgün cezasından sonra hala temiz kaldığı umuduyla bir Rus köyünde öğretmenlik yapıyor - Soljenitsin de matematik öğretmeni olarak çalışmış, gerçi askerlik de yapmış tam da ilk öyküdeki olayın geçtiği II. Dünya Savaşı yıllarında  bu nedenle her iki öykünün otobiyografik olması yüksek ihtimal- yine sanki bir helikopterdeyiz okur olarak, kuş uçmaz kervan geçmez bir köye tayin edilmesini isteyen idealist bir öğretmen, kendisine gösterilen kiralık evler arasında, kadın ona iyi hizmet edemeyeceğini söylemesine rağmen maddi olarak katkıda bulunmak düşüncesiyle belki de yoksul Matriyona’nınkini seçiyor. Kadının nasıl yoksul ve dul kaldığı, yakın akrabalarının o küçücük evinden miras kapabilmek için kadıncağızın ölümünü nasıl da beklediklerini seyrediyoruz duru, açık bir anlatım gözetiminde. Bir kış günü feci bir kazada ölüyor Matriyona, kurtuluyor, insafsız dünyanın kötülüklerinden, okura ağız dolusu acıma duygusu bırakarak. Yakın akrabaları ise o yoksul ve küçük evi parçalayıp pay ediyorlar, guguk kuşları gibi.
Özellikle Matriyona’nın Evi, anlatımda kazanılmış ustalıkla, büyük romancının doğumunu müjdeleyen bir metin olarak görülebilir.
Yaşadıkları düşünülünce doksan yaşını bulmuş olması başlı başına bir mucizedir. Yakınları “Saşa’yı yaşatan sorumluluk duygusudur” derlerdi. Kendi de bir konuşmasında, “ölenler göreve çağırıyorlar,” demişti, “milyonlarca ölü... Her gün, her birisi göreve çağırıyor, onlar ölü,  sen yaşıyorsun, görevini yap. Dünya olan biten her şeyi öğrenmeli. Ölülere görev borcun var, görevini yap.” Zamana karşı yarışıyordu: “Bitirmeyi plânladığım işleri yaşam beklentimle ucu ucuna getirmeye çalışıyorum.” korkarım ki, insanlığın son “kâhin-yazar”ıdır. Bir daha onun gibisi asla gelmeyecek.”
Alev Alatlı onun için böyle demiş ama Dünya’ya daha nice Soljenitsinler gelir
Müthiş bir gözlem yeteneği, olağanüstü hafıza, deneyimlerini hızla yazıya dökmek becerisi ve tutkunun bileşimi, Soljenitsin’i siperde, hasta yatağında, muharebenin ortalık yerinde yazmaya, tarihe kayıt düşmeye yönelten dürtülerdi.(A.Alatlı)
Büyük yazarın, büyüklüğü elbette Sovyet rejimi içinde doğup yetişmesine rağmen antikomünist, cesur çıkışlarına ve muhalif aydın kişiliğine dayanır, Özellikle Gulag Takım Adaları komünizmi içerden yıkan top eser olarak anılır. Düşünceleri uğruna tutuklanmayı hatta ölmeyi göze alanlar ancak rejimleri, sistemleri, dünyayı değiştirebilirler. 
"Ele geçirerek değil, ele geçirmeyi redderek mutluluğa ulaşabiliriz."
“Günlük yaşayışın anlamının yalnız yemede içmede bulunmadığını hayat bana öğretti.” Matriyona’nın Evi
“Dünyada iki sır vardır kızım, biri nasıl doğduğumuz, öteki ne zaman öleceğimiz.” Matriyona’nın Evi

Aleksander Soljenitsin eserleri:
İvan Denisoviç'in Yaşamında Biɾ Gün (1962)
Nedenin İyiliği İςin (1962)
Кanseɾ Koğuşu (1968)
İlk ÇemЬeɾ (1968)
Aşk Kızı ve Masum (1969)
Ağustos 1914 (1971)
Gulag Aɾchipelago, 3 cilt (1973-1978)
Pɾusya Geceleɾi (1974)
Aleksandɾ İsaevich Soljenitsin, Sovyet Lideɾleɾine Biɾ Mektup, Collins: Haɾvill Pɾess (1974)
Meşe ve Dana (1975)
Lenin Züɾih'te (1975)
Ölümcül Tehlike: Sovyet Rusya ve Ameɾika'ya Tehditleɾ Konusundaki Yanlış Кavɾamlaɾ (1980)
Кasım 1916 (1983)
Zafeɾ Kutlamalaɾı (1983)
Mahkumlaɾ (1983)
Rusya'yı Yeniden İnşa Etmek (1990)
Maɾt 1917 (1995)
Nisan 1917 (1995)
Rus Soɾunu (1995)
Göɾünmez Müttefikleɾ (1997)
200 Yıl HepЬeɾaЬeɾ: 1772'den İtibaɾen Rus-Yahudi İlişkileɾi Üzeɾine (2003)
kaynak: wikipedia


1 yorum:

  1. Selamlar Mustafa Hocam,
    Ilk gençlik yıllarımda,Soljenitsin'in "Yeni sınıf"ını (adını yanlış hatırlamıyorsam) okumuştum. O gençlik yılarımızın ideolojik takıntılarına testi. Yine de okumuştum ama diğer kitaplarıyla pek ilgilenmediğimi de itiraf edeyim. Aradan 30-35 yıl geçtikten sonra, bu yazınızı okuduktan sonra Soljenitsin'i bir de yazınsal yönüyle tanımanın iyi olacağını düşünmeye başladım.
    Bu arada, her ne kadar henüz yeterince ilgilenemediysem de, blog'unuz çok güzel olmuş. Tebrik ediyorum.

    YanıtlaSil