3 Aralık 2016 Cumartesi

TUTUNAMAYANLAR'DAN SONRA

TUTUNAMAYANLAR’DAN SONRA

Uzun bir direnişten sonra Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanını bitirebildim. Okuma belki on kere ara vererek 50-60 gün sürdü. Araya 5-6 kitap girdi.
Kitabı bitirdikten sonra bu yazıyı yazmak için de 20-25 gündür bekliyorum. Şunları söyleyebilirim:
1-Yazar, romanı yazmadan önce Dünya klasiklerini devirmiş. Yer yer Gogol’den, Dostoyevski’den, Tolstoy’dan, Gonçarov’dan, Turgenyev’den, Cervantes’ten, Nabokov’dan, Kafka’dan, Gorki’den  ve daha bir sürü yazardan söz ediyor. Yazarın ilk romanı ama hiç de ilk roman havası yok, çokça bilgi ve kültür birikimi yüklü bir eser.
2. Yazar, Oğuz Atay bir inşaat mühendisi ama okumuş, aydın, “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna kafa patlatan bir muhalif. Bir gayrimemnun, rahatsız ve huzursuz ama meselenin özüne inen kim var da memnun olmuş, rahat kalmış ve huzuru kaçmamış?
3. Eser biçim bakımından ve öz olarak eleştirel yönü öne çıkan bir roman. Bu kitabı okuduğumdan söz etmedim kendisine ama ayaküstü konuştuğum ve roman yazmakta olduğunu bildiğim öykü yazarı Refik Algan, edebiyatta önemli olanın yenilik getirmek olduğunu vurgulamıştı. “Biçimde ya da anlatımda yenilik yapmazsan sesin çıkmaz. Yeni ve değişik olmalı yazar.” demişti. Tutunamayanlar, yeni ve değişik bir roman.
4. Okuduğum kitabın, korsan baskı olma ihtimali yüksek. Birçok satırında yazım yanlışları vardı. Bir de Ömer Madra ve Enis Batur ayrı ayrı 17 sayfa tutan” önsöz” ve ”tanıtım” yazıları kaleme almışlar. Baskı korsanlığından daha tehlikeli bir iş gibi geldi nedense bu korsan yazarlık bana. Oğuz Atay’a mı okuyucuya mı yukarıdan bakma tam anlayamadım. Acaba bu yazılardan Oğuz Atay’ın haberi olsa kitabına sokulmalarına izin verir miydi? Hiç sanmıyorum.
5. Romanın başında “Sonun Başlangıcı” “Yayımcının Açıklaması”, sonunda “Turgut Özben’in Mektubu başlıklı üç yazı var ki bunlar biçimle ilişkilendirilebilir yenilik veya değişiklik.
6.Gereksiz gördüğüm önsöz ve tanıtım yazıları dışında tam 707 sayfa, tuğla kalınlığındaki kitap 4 ana bölümden ve 20 iç bölümden oluşuyor. Olay örgüsünün sunumunda da değişik bir yöntem uygulamış yazar: “Olay böyle bir ortamda başlamıştı. Aslında buna olay bile denemezdi. Turgut, yani bir bakıma bir zamanlar onun en iyi arkadaşı, olayı gazeteden, yani olayları veren bir organdan öğrendiği için olay diye adlandırılabilirdi bu durum.” Sayfa 27.
Sizi bilmem ama ben şunu anladım: Kardeşim romanda mutlaka izlenmesi gereken bir olay örgüsü olması şart değildir.
Neyse ipin ucunu kaçırmadan kaba hatlarını çizmeye çalışayım olayın: Turgut Özben adındaki inşaat mühendisi çok yakın arkadaşı Selim Işık’ın intihar etmesi üzerine derin düşüncelere dalıyor. İntihar sebebini araştırıyor. Selim’in diğer yakın arkadaşlarıyla konuşuyor. Önce Süleyman Kargı’dan aldığı eski tarz yazılmış şarkı sözleri ve açıklamalarıyla bunaltıyor okuyucuyu. Bu uzun bölüm bana bir edebiyat-şiir eleştirisi gibi geldi. Şiirin hayattaki yerinin bizdeki gibi olmaması gerektiğini mi vurguluyor acaba yazar diye düşünüp durdum, okuyanların yardımlarını bekliyorum özellikle bu şiir açıklamaları konusunda. Ne olursa olsun, romanın olmasa da olur dediğim bölümleri bu bölümler. Bu şiir açıklamaları vesilesiyle yazar bürokrasi ve sosyal yaşam ve hatta din örgütlenmeleri  üzerine aksiklopedik eleştiriler düzmüş ama olaylar arası geçişler yok viyadüklerden atlarken okuyucu kendini alttaki şosede bulabilir alimallah. Süleyman Kargı’dan sonra Selim’i tanıyan Metin’le meyhaneleri ve randevuevlerini ziyaret ediyor Turgut  ama Metin’e Selim’le buralarda yaşadıklarını anlattırıyor, Selim Turgut’un yerini almaya başlıyor yok ters söyledim, Turgut, Selim oluyor. Bundan sonrasında her kahraman biraz Selim’dir. Selim’in başka yakın arkadaşı  müzmin talebe Esat ve Selim’in sevgilisi Günseli de Selim’le yaşadıklarını anlatıyorlar. Günseli’nin anlattıklarında yazar değişik bir biçim denemiş, hiç noktalama işareti kullanmamış. Sular seller gibi yazmış. Bir duygu akışını okuyucuya hissettirmek için yapmış bunu diye düşündüm, başka nedenleri de olabilir tabi. Bunlar da kesmiyor Turgut’u evini işini terk edip Anadolu’ya gidiyor. Niye gidiyor, Selim’i mi arıyor, Selim olmaya mı gidiyor? Kendisini mi arıyor? Karısından mı kaçıyor? Çıkaramadım. Bu konuda da yardım bekliyorum. Ama en hareketli bölüm bu bölüm.  Adam (Turgut) önce kendi arabasıyla, sonra trenle yolculuk ediyor. Ve bir istasyonda kayboluyor. Roman böyle bitiyor. Oğ, az kalsın en büyük yeniliği unutuyordum asıl kahramanımızı, Olriç’i, Turgut’un iç beni Olriç. Her halde Olriç de kayboluyor.
7. Tutunamayanlar, bir toplum eleştirisi, bireyi eleştiren bir eser. Çuvaldızı da bireye batırıyor. “Sistemde hata arayacağına bir şeyler yap, adam ol önce” diyor sanki. Bana şu meşhur Konya sözünü hatırlattı: Ahali sağlam sen kendine bak.

8. Ne okuyayım diyenlere  Tutunamayanlar’ı şiddetle tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder