TEHLİKELİ OYUNLAR / Oğuz ATAY
Üç katlı bir gecekonduda bir araya gelen kahramanlar;
başrolde Hikmet(ler), sevgilileri Sevgi
ve Bilge, Dul kadınlar; Nurhayat ve Nursel, emekli Albay Hüsamettin ve asker
Hidayet ve diğer önemsiz kişiler…bir temsil ortaya koymak üzere oyun hazırlığı yapıyorlar, hazırlanmış bir
oyunu oynuyorlar. Nasıl bir oyun? Tehlikeli? Neden tehlikeli? Oynadıkları
hayat! Sonunda ölüm var, hatadan dönüş diye bir şey yok. Tehlikeli Oyunlar,
satranç oyunu gibi acımasız. Kitabın kapağına tiyatro masklarıyla tasarlanmış
Dikkat Ölüm Tehlikesi sembolü olan kurukafa resmi konsaydı iyi giderdi, yazarın
yakışıklı bir fotoğrafı bu imgeyi ne denli karşılıyor?
Başkarakter ve sevgililerin adları sembolik: Hikmet (oyun
yazarı olmak isteyen okumuş varoş çocuğu, ama kaç tane Hikmet var roman kişisi olarak?
Hikmet I, Hikmet II, Hikmet III, Hikmet IV, Hikmet V, Hikmet VI, yedincisi var
mıydı şimdi farkında değilim. Osmanlı saltanatına, aynı adı taşıyan sultanlar
üzerinden gönderme.) bu isim sözlük anlamıyla; yaratıcı, ortaya koyucu
özelliğiyle Tanrı kavramını çağrıştırıyor. Eser ortaya çıkartma aşamasında en
büyük desteği Albay Hüsamettin ( O, neden ve nasıl düşmüş bu gecekonduya? Bir
yerlerde anlatıyor Atay ama net anlayamadım- bu anlatım karmaşıklığı sorununa
ayrıca değinmeliyiz.) düzenin koruyucusu ve kurucusu olarak karşımızda. (Özel
olarak Cumhuriyetin genel olarak Türklerde devletin kuruluşuna ve
koruyuculuğuna gönderme. Asker millet!) Kuruluş değilse bile kurtuluş
gecekonduda başlayacak ya da toplumun kurtulması öncelikli katmanı en
alttakiler onlar, çok mantıklı geldi bana: tuzu kuru olanlarla devrim yapılmaz.
Sevgi: herkesin tattığı, herkesin tatması gereken bir duygu,
( sadece dille anlaşıldığı anlaşılmasın), her işin başı sevgi. Sevgisiz eser
ortaya koyamazsınız, yaratamazsınız (Tanrı da aşk uğruna yaratmamış mı evreni?),
sevgisiz oyun da olmaz oynaş da. Sevgi şart.
Bilge: Ey, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar! Siz
kendinizi ne sanıyorsunuz? Oyun mu oynuyorsunuz? Bilge değilsen kumda bile
oynayamazsın. (Bilge yazar, oyunun, romanın içine ustaca yerleştirdiği
Doğu-Batı çatışmasında bilgelik- bilginin Batı’dan geleceğine işaret ediyor.
Yahut, Doğu bilgisiz olduğu için çaresiz.
Burayı yazarın ustalığına öykünerek anlatamadım, doğru.) Yazar, hayatta
gerekliliği açısından sevgi-bilgi yarışında bilgiyi tutuyor, bunu belli ediyor.
Bilmeden sevilmez çıkarımında bulunmak da mümkün buradan. Kahramanını ikisiyle
aynı anda beraber yaşatmak istiyor ama dişilik yüklediği Sevgi ile Bilge kıskançlık
krizine giriyorlar. Neden? Yoksa Sevgi ile Bilge aynı kişi de bize iki ayrı
kişilik olarak mı algılatılıyor?
Tehlikeli Oyunlar, eski trajedilerde olduğu gibi hep aynı
yerde geçiyor. Gerçi bir meyhane sahnesi koymuş Atay bir yere, gecekondu
dışında ama onu da Hikmet’e, düşsel olarak anlattırıyor, sanırım. En çarpıcı
sahneler, topluca yenen son yemek ve
final sahnesi, intihar sahnesi. Hikmet neden intihar ediyor? Harakiri mi
yapıyor? Batılılar gibi yaşayamıyorsan Doğulular gibi öl. Oyunu kurmak da zor,
oynamak da zor. Tehlikeli Oyunlar zor bir roman, okumak da zor. Divan edebiyatı
gibi girift ve parça parça, bölük pörçük, iç içe geçmiş, birbirinden çıkan,
çıktığını tamamlayan, ironik ve ince değil kaba, alaycı (ha ha haaa! nidalarının
neresi ince?) bir anlatımı var. Ama okuduktan sonra zoru başarmanın verdiği
keyifle bir beğeni ıslaklığı kalıyor dudaklarımızda.
Romanı okumayı bitirdim, tiyatro(oyun) üzerine iki söz
aklıma geldi: 1. Dünya bir sahnedir. / Şekspir 2. Tiyatro, yoğunlaştırılmış
hayattır. / Ahmet Hamdi Tanpınar
Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay’ın kendini anlattığı,
anlatırken aydın ıstırabıyla kavrulduğu, her okuyanın da roman kahramanlarının
yerine kendini kolayca koyabileceği ve
iki tek atmadan da ne olacak bu memleketin hali? Diye diye, dizini döve döve
yanabileceği bir roman. Yazar, kendisiyle oynuyor, kahramanlarını
oynatıyor, okuyucusunu oynatıyor.(Bir
ara dedim ki oynatıyor muyum acaba?) Yeni
bir roman, yenilik getiren bir roman, değişik, farklı bir roman. Roman.Anlatım karmaşıklığı sorununa değinecektik ama anlaşılmayan bir şey mi kaldı? Siz de anladınızsa gerek yok değinmeye, anlaşıldı, gerek yok.
Şu alıntıları da ekşi sözlük sitesinden aldım hem romanın
anlatımına örnek olur diye hem de benden başkaları ne seçmişler romandan görün
diye:
kısa bir örnek vermek
gerekirse:
- neden öldü?
- kalpten öldü elbette.
- kalbi mi vardı?
- evet, kalbi olduğu için, oyunları çok ciddiye aldığı için öldü.
- neden öldü?
- kalpten öldü elbette.
- kalbi mi vardı?
- evet, kalbi olduğu için, oyunları çok ciddiye aldığı için öldü.
2. herhangi
bir: sence nasil bir roman bu?
set: kesinlikle tutunamayanlar'in golgesinde kalmi$, hemen her yonuyle muhte$em roman. sevgi'nin yazdiklari, piyesler ve hele o son yemek.
herhangi iki: aptal. o kadarini biz de anladik.
set: kesinlikle tutunamayanlar'in golgesinde kalmi$, hemen her yonuyle muhte$em roman. sevgi'nin yazdiklari, piyesler ve hele o son yemek.
herhangi iki: aptal. o kadarini biz de anladik.
5. oğuz
atay'ın eşsiz baş yapıtı.. hikmet benol'un iç sorguları şeklinde hüsamettin
albay(ım) la diyologları ve monologları şeklinde seyirtir.
-haa, haa!!! nidaları ve çevresindekileri ince alay roman boyunca devam eder...
'' bu düzmece oyun sona ermeli... kendi benliğimizi bulmalıyız. yol verip, yakarmaktan vazgeçmeliyiz. rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. çelişiksiz, dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. sözümüzün eri olmalıyız: kırılacak kafaları kırmalıyız. bize acınmadığı için acımamalıyız ''
ayrıca muğlak bir muharrir olduğu söylenen mütercim arif'in durum tesbitleri de gayet hoştur. şöyle ki: '' başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır, fakat bu hakikat, oların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmez...''
-haa, haa!!! nidaları ve çevresindekileri ince alay roman boyunca devam eder...
'' bu düzmece oyun sona ermeli... kendi benliğimizi bulmalıyız. yol verip, yakarmaktan vazgeçmeliyiz. rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. çelişiksiz, dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. sözümüzün eri olmalıyız: kırılacak kafaları kırmalıyız. bize acınmadığı için acımamalıyız ''
ayrıca muğlak bir muharrir olduğu söylenen mütercim arif'in durum tesbitleri de gayet hoştur. şöyle ki: '' başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır, fakat bu hakikat, oların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmez...''
6. "bize
camasira gelen bir fatma hanim vardi, radyoda okunan mevluda aglardi. sonra
annemde katilirdi aglamaya. ben onlari paylardim, sen anlamazsin derlerdi.
gercekten anlamiyordum nasil agliyorlardi hicbir sey anlamadiklari halde? simdi
bende soylediklerimi anlamasalar bile bana aglamalarini istiyorum insanlari
aglatmanin bu kadar guc oldugunu bilmezdim. aslinda kendimi de
aglatamiyordum."
7. okurken
insanin burnunu sizlatan ba$yapit. okurken aglamali mi kahkaha mi atmali
bilinemiyor. cogu sahneler, diyaloglar, monologlar okuma sirasinda insanin
beyninde canlaniveriyor. umarim filmi, oyunu filan yapilmaz bu kutsal
eserlerin.
tutunamayanlar in ustune master yapilirsa tadindan yenmez hal alir.
tutunamayanlar in ustune master yapilirsa tadindan yenmez hal alir.
8. iletişim
yayınlarında çıkan baskıda cevat çapan'nın bi önsözü yer alır ki bence sonsöz olmalı hikmet'in hikayesinin sonunu
söylüyor direkt. kitabı ilk kez okuyacaklara nacizane önerim bu önsözü
atlamaları olur "ben ve
benim gibi kabuslarından başka kaybedecek birşeyleri olmayan ruh
proletaryası,bu dünyadaki yerini ancak büyük oyunun içinde bulabilir,,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder