HAYVAN ÇİFTLİĞİ DOMUZ CUMHURİYETİ
Kitapların önsözlerini, ana bölümden önceki her türlü
açıklama ve tanıtım yazılarını okumayı hiç sevmem, buraları okumayı
kitabın-romanın benim anlayacağım biçimindeki anlamına bir saldırı sayarım,
asıl bölümü okumamdan sonra yapacağım çıkarsamaların gereksiz bir yönlendirilme
çalışması olduğuna inanırım. George
Orwell tarafından yazılan ve ünlü kadın yazarımız Halide Edip Adıvar tarafından
çevrilen 2001 yılı basımı Hayvan Çiftliği romanının başında bir ÖNSÖZ vardı. Bu
önsöz bana hayvan çiftliğinin çiti gibi geldi, hayvan sürülerinin çitler
üzerinden atlayıp ağıllarına koşmaları gibi orayı atladım doğrudan Hayvan
Çiftliğine başladım. Okudukça sardı beni bu roman bir de kısa olması okuma
hızımı arttırdı sanırım çünkü bir günde bitirdiğim az sayıda kitaplar arasına
girdi.
Öykü hayvanlar arasında geçiyor ama insanlar için yazıldığı
besbelli, hayvanlar Orwell okuyamaz ki. Fabl, kahramanı hayvanlar olan öykü.
Ama bu fablın bir taşlama olduğunu -itiraf ediyorum- romanı bitirdikten sonra,
önsözü okuduktan sonra anladım. Sosyalizm, komünizm yergisiymiş meğer Hayvan
Çiftliği. Taşları yerlerine yerleştirmeye çalıştım. Yok canım her türlü
otoriterliğin hatta her çeşit kötü yönetim biçiminin eleştirisi de olabilir bu
kitap pekala diye düşündüm. Siyasal sistem adı anmadan, yönetim eleştirisini de
işin içine karıştırmadan düşündüğüm şuydu: Kişiler çıkarları için her domuzluğu
yapabiliyorlar, domuzlar nasıl da canavarlaşabiliyor çıkarları söz konusu
olduğunda. Zavallı koyunlar her şeye kanıveriyorlar, atlar biraz şüpheci ama çok
da çalışıyorlar. Ya o tavuklar onların canını hiçe sayıyor domuzlar, ııığğğğ
köpeklerden nefret ediyorum. Önce eşitlik ve özgürlük üzerinden 7 maddelik bir
anayasa yapıyorlar, başlarda buna herkes uyuyor ama ya sonra iş üretilenleri
paylaşmaya gelince anayasa maddelerine bir sözcük ekliyorlar. Örnek madde şu:
Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak. Değiştirilmiş şekli şöyle oluyor: Hiçbir
hayvan çarşafsız yatakta yatmayacak! Çok komik ama trajikomik. Sonunda 7
maddeden arta şu özdeyiş kalıyor: Bütün hayvanlar eşittir fakat bazı hayvanlar
daha eşittir.
Okuduğumuz romanın türünün fabl olduğunu düşünürsek başta
kurallara herkesin uymasını sağlamak amacıyla da olsa okuma yazma seferberliği
açılması özgürlüğün akılla ve bilimle sağlanacağı düşüncesini ortaya çıkarıyor.
Ama bazı hayvanlar ne yazık ki okumayı sökemiyorlar. Bu da şunu gösteriyor siz
hangi iyi sistemi, hangi yüce dini, hangi mükemmel yönetimi getirirseniz
getirin bazıları için yine de yararlı olamayacaktır. Çünkü hak etmedikçe özgür
olunamaz, hak verilmez alınır.
İnsanlardan çok çeken hayvanların iki ayaklılara düşman
edilmesini anayasalarına koyan domuzlar, bir zaman sonra hayvanların eşit
olduklarını unutuyorlar, kendileri de insanları taklit ediyorlar, ön ayaklarına
kırbaç bağlayıp arka ayaklarının üzerine dikilmeye başlıyorlar, bunu gören
koyunların havyan çiftliği marşının sözlerini “dört ayak iyidir, iki ayak
kötüdür” sözlerini, “ dört ayak iyidir, iki ayak daha iyidir” olarak
değiştirerek söylemeleri bana, babasından korkan çocuğu, jandarmadan korkan
köylüyü, müdürden korkan öğrenciyi her türlü zorbalık karşısında sinmeyi,
yusufçuk yusufçuk hallerini anımsattı, korku çok insani bir duygu, hiç
küçümsemiyorum zavallı koyunları.
Ama sonunda ne oldu? Komşular işe el koydular, Hayvan
Çiftliğinin adı yine Beylik Çiftliği oldu. Aklın yolu birdir, zorla güzellik
olmaz. Her dere kendi yatağında akar. Romanın son paragrafını buraya almadan
edemeyeceğim: “ Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzdan bir insana , bir insandan
bir domuza gene bir domuzdan bir insana baktılar fakat hangisinin domuz
hangisinin insan olduğunu bilmek imkanı kalmamıştı.”
Kitabın beğenmediğim tek yönü çeviri tarihi çok eski
olduğundan (1954, annemden bile yaşlı) bazı sözcükler için sözlüğe bakmak
zorunda kalmamdı. Müsavi sözcüğünün eşit anlamında olduğunu yeni öğrendim,
öğrendim ama. Çok merak ettiğim bir şey daha var: hayvanlar aleminde aşk yok
mu? Hayvan çiftliğinde aşktan teğet bile geçilmemiş, hayret.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder