PANORAMA / Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
1948’de birinci cildi, 1952’de 2.cildi yayımlanan Panorama
romanı, yazıldığı dönemi yansıtan, yazıldığı dönemin Türkiye’sinin genel
fotoğrafını çeken bir romandır. Romandaki yer adlarının fotoğrafın genel
çerçevesini olabildikçe geniş tutulmak için seçildiği anlaşılmaktadır: Ankara,
İstanbul, İzmir, Diyarbakır, nokta nokta ili veya illeri ile yazar gözlem
alanını ülkenin her köşesine yaymaya çalışmıştır. İkinci ciltte çevre daha da
genişlemiş Avrupa (Almanya, Fransa ve İsviçre de) yazarın objektifine girmiştir.
Öne çıkartılan ve olayların merkezinde yer alan bir başkahramanın bulunmayışı,
romanın adına uygun olduğu gibi Türk romanında bir yeniliktir. Türk okuru
olarak ilk kez, çok kişili, çok olaylay ancak başkahramansız bir romanla
karşılaşıyoruz.
Cumhuriyet devrimlerini savunan Kadroculardan olan Yakup
Kadri, Panorama’da devrimlerin, Kemalizm’in topluma henüz benimsetilemeden bir
karşıdevrim ile ortadan kaldırılması tehlikesini ve endişesini dile getirmeye
çalışmıştır.
Birinci ciltte 11, ikinci ciltte7 olmak üzere her biri ayrı
başlıkla sunulan toplam 18 bölümden oluşan roman toplumun hemen her kesiminden
insan manzaralarını okuyucunun gözlerinin önüne serme gayretindedir:
Milletvekilleri Halil Ramiz ve Neşet Sabit, Faik Hoca, Hacı Rasim, Banka Genel
Müdürü, Servet Bey, Servet Bey’in eşi Naşide hanım, çocukları Sevim ve Nedim,
Sevim’in ecnebi sevgilileri,
müteahhit Sırrı Bey, Felsefe
Öğretmeni sonradan profesör Ahmet Nazmi, Dış Ticaret Uzmanı Cahid Halid, Doktor
Namık Ahmet, doktorun eşi Neriman hanım, Alman hemşire Gerturud, Vali İhsan Turan bey, Halk Partisinin genel
merkez ve il ve ilçe yöneticileri, Osmanlı Paşazadeleri Osman Nuri, eşi vezir
kızı Seniye hanım, çocukları Fuat ve Semra, Semra’ya tutkun mühendis Ragıp,
ticaret ve siyasetle geçinen Tahincizadeler; baba Emin Bey, karısı Zübeyde
hanım, iki oğlu, il başkanı Tahir ve Nuri, besleme ve sonraki eşi Fatma, sokak
çocukları Pertev ve Ziver, Pertev’in evlendiği Kevser, Kevser’in kardeşi
Hamiyet ve anneleri Sıdıka hanım, üç karısını öldüren Komiser Hamdi Bey,
Komiserin dördüncü eşi Nebile,komiserin dadısı Fıtnat hanım, bir resmi dairede
muavin Niyazi Bey, esnaf Mansurzade Hüseyin efendi, banka hizmetlisi Cafer
efendi, şoför Hayri, katip Seyfi, köylüler Emeti Nine, torunları Ali ve Nefise,
çiftlik sahibi Fazlı bey, muhtar Yaşar, avukat Kenan bey, kahveci Kamil, roman
tefrikacısı İdris Hulusi, Üsküplü genç çevirmen, gazeteci Turgut, fıkra yazarı
Selim Sabri, avukat Hafız Necati, Rumelili kahveci İsmail Kalfa, ayine
katılanlar… Bu kadar kalabalık kişiler kadrosu içinde şu veya şunlar başkişidir
diyebileceğimiz hiçbir ismi öne çıkaramayız. Romanın olay zincirinin oluşumu,
kurgusu da Türk romanında bir yeniliktir. Her bölüm aslında başlı başına ayrı
bir romana konu olabilecek özellikte ve diğer bölümlerden bağımsızdır. İleride
daha önce işlenmiş bir bölümün devamı olan bir bölümle karşılaşabiliyoruz ancak
bir önceki ve sonraki bölümler tamamen bağımsız bölümlerdir. Bu bağımsız
bölümleri birleştiren zaman unsurudur. Türkiye panoraması anlatıldığını kabul
edersek geniş ölçüde yer unsuru da birleştirici olarak kabul görebilir. Canlı
olarak 1930’lardan alıp farklı ve enteresan olaylarla 1950’lerin ilk yıllarına
değin getiriyor okuru yazar. Bu enteresan olaylar öyle sanıyorum ki gazetelerin
1. Ve 3. Sayfa haberlerinden akılda kalanlardır. Atatürk’ün ölümü, İkinci Dünya
savaşının tahribatı, Demokrat Parti’nin kuruluşu, 1946 ve 1950 seçimleri, basın ve matbuat dünyasında dönen dolaplar,
konut kooperatifçiliği dolandırıcılıkları, müteahhit iflasları, ev alamayan memur intiharları,
esnafın içler acısı durumu, milletvekillerinin iş takipleri, her dönem işini
yürüten düzenbazlar, arazi mafyalarının öncülleri, karaborsacılar, köy arazi
anlaşmazlıkları, seçim ve adaylık dalavereleri, politik ayak oyunlarının yanı
sıra vakayi adiyeler, uyuşturucu bataklığına saplanmış sokak çocukları,
taksicinin tecavüzüne uğrayan artist meraklısı kızlar, tuhaf fantezileri olan
üç karısının katili komiser ve benzeri olaylar ve ilginç kişiler romanı,
birbirlerine siyahla beyaz kadar zıt fikirlerin çatışmasından, ilerici gerici
kısır döngüsünden kurtarıp hareketlendiriyor, renklendiriyor. Yoksa, haddizatında
bir düşünce romanı, tezli bir roman olan Panorama’da yazarın okuyucuya
benimsetmek istediği fikirlerin yer aldığı
İzmir’den Diyarbakır’a Diyarbakır’dan İzmir’e gönderilen mektupları
okurken yahut bu mektupları yazanlardan biri olan felsefe profesörü Ahmet Nazmi
ile köşe yazarı Osman Fuat’ın karşılıklı konuşmalarını yahut yine Osman Fuat’ın
Üsküplü Sırpça çevirmeni ile sohbetlerini okurken hayli sıkılırdık.
Yeri geldikçe Tevfik Fikret, Ahmet Haşim ve Namık Kemal’in
anılması Sokrates, Platon, Sofokles,
Euripides gibi antik Yunan filozoflarından söz edilmesi romanın kültür yönünü,
Cumhuriyet devrimleri ve toplumun geleceği üzerinde titizlikle durulması
yazarın duyarlılığını öne çıkartıyor. Biraz magazin sosu kokan Komiser Hamdi
fantezileri, Sevim ve Semra’nın özentili ve ahlak dışı yaşayışları, Pertev ile
Ziver’in bitirim ve düşkün halleri, Mühendis Ragıp’ın açıklayamadığı aşkı yüzünden
işini gücünü bırakması, müteahhit Sırrı Bey’in batışı, Demokrat Parti’nin
seçimleri kazanması romanın eylem yönünü zenginleştiriyor ve kolay okunmasını sağlıyor.
Yazar birinci ciltte Ahmet Mithat Efendi romancılığından
kurtulamıyor. Bu ciltte anlatımı daha çok tanım cümlesi ağırlıklı iken ikinci
ciltte eylem cümleleriyle akıcı bir anlatıma ulaşıyor. Ve şaşırtıcı son:
birbirlerine sitemde bulunan iki dost Osman Fuat ile Ahmet Nazmi, kendilerinden
kaçarlarken birden bire Demokrat Parti hükümetinden güç alan irtica ayinin
içine düşüyorlar ve linç ediliyorlar. Yazarın bu linç edilerek öldürülme
motifini irtica tehlikesinin büyüklüğünü göstermek, seçim sonuçlarının CHP
çevrelerinde ne denli ümitsizlik uyandırdığını vurgulamak için işlediğini
düşünüyorum. Romanın anlatımında gördüğüm iki noksan nokta:1-Yer ve mekan
tasvirleri göz doldurucu düzeyde değil. 2.Düşüncelerin karşılaştırılması
zıtlıkların çarpışmasıyla değil birbirine yakın düşüncelerin ayrıştırılması
biçiminde sunulmuş. (Birbirlerine mektup yazan Ahmet Nazmi ve Cahid Halid
karşıt düşünceleri taşıyan iki dost olsalardı yazdıkları daha da merak
uyandırabilirdi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder