27 Aralık 2016 Salı

İKİNCİ EL ZAMAN – Kızıl İnsanın Sonu / Svetlana Aleksiyevic

BİR ÇÖKÜŞÜN HİKAYESİ
2015 Nobel Edebiyat Ödülü verilen Ukraynalı yazar Svetlana Aleksiyevic’in Türkçe yayımlanan iki kitabından biri olan İkinci El Zaman – Kızıl İnsan’ın Sonu, Sovyetlerin yıkılışını ve yeni Rusya’nın biçimlenişini konu edinen bir metin. Kendisi de SSCB yurttaşı olarak doğan ve komünist bir dünyada yetişen yazar, almış teybini yanına adlarını yazdığı kişilerle yüz yüze görüşmüş, onların söylediklerini derlemiş toplamış okura sunmuş. Biçim olarak, bu metin en çok röportaj türü olarak adlandırılabilir. Roman kavramına yaklaştırılan anı, anlatı ve yaşantı türlerinden farklı yanları var: Yazar yahut anlatıcının yaşadıkları değil burada söz konusu olan bu nedenle anı denemez, başkalarının yaşadıklarını anlatıyor aslında bu bakımdan anlatıya da yaklaşıyor ama anlatıdaki soruna çözüm getirme derdinde değil yazar, anlatmıyor anlattırıyor, yaşantı olabilir mi kendisini işin içine her görüşmesinde sokuyor ama kendi yaşadıklarını değil başkalarının yaşadıklarını yazıyor. En çok röportaja benziyor dememin asıl gerekçesi ise kahramanları değişen her metinde belli bir konuyu işlemesi. Nedir o konu: Glastnost ve Perestroyka (Açıklık ve Yeniden Yapılanma). İki ana bölüme ayırmış kitabı yazar:
Birinci bölüm, Stalinizm eleştirisi sayılabilir. Sovyet insanı, komünist rejim gadrine uğrayanlar konuşuyor bu bölümde. Onlar yine de komünist ölmek istiyorlar. Komünizmin yıkılabileceğine inanmak istemiyorlar.
İkinci Bölüm, Blucin ve çikolata ile yıkılan bir rejimin yerine yeni sistem kurulana dek yaşananlar, Gorbaçov ve Yeltsin dönemleri anlatılıyor, bu bölümde konuşanlar, Stalin zulmünü dedelerinden, ninelerinden duyan gençler, asıl travmayı onlar yaşıyorlar. Sudan çıkmış balık gibiler. Komünist doğuyorlar ama kapitalist bir dünyada yaşayacaklar.
Diğer uluslar, Çeçenler, Azeriler, Tacikler vd.  de konu edilmiş ama metnin ana gövdesini Ruslar, Rus kültürü oluşturuyor.
Gerçekten yaşanmış hayatları röportaj yoluyla romanlaştırmak bir yazar için kendi kurgusu olan roman yazmaktan daha zor olmalı. Zorluğu şu, yazarın kurguya karışması söz konusu değil yaşanmış bir hayatı seçiyor sadece. Şeçtiği bu yaşam öyküsünün  konu-tema ile örtüşmesini sağlıyor. Bu konuda çok başarılı Aleksiyevic. Kendini garantiye alan bir yöntem de bulmuş. İki bölümde toplam yirmi başlık altında bir sürü kişinin konuya ilişkin yaşadıkları, biri tutmazsa diğeri tutuyor. Ama bu eserin aynı zamanda en zayıf yönü. Yazar bir fotoğrafçı gibi olayları aktarıyor, halbuki edebiyat fotoğraftan ziyade resimdir, fotoğraf ise gazetecilik. Hikayeler çoğaldıkça, konu dağılıyor, dallanıyor, budaklanıyor, okura gına geliyor, bitse de kurtulsam dedim birkaç yerinde ama sondan bir önceki bölüme öyle bir kıssa koymuş ki yazar önce okuduklarımı unuttum: Lena’nın aşkı, Elena Razduyeva’nın öyküsü, kutsal kitaplardaki Yusuf ile Züleyha hikayesini hatırlattı bana. Kitapta anlatılan her bağımsız bölüm bir roman, konuşturulan kişiler ayrı ayrı roman kahramanı olabilirmiş. Aynı konuda onlarca roman.
Roman kahramanlarını gerçek kişi sanmak okur için gerçek kişileri roman kahramanı sanmaktan daha zordur. Aleksiyec’in gerçek kişileri gerçeklikten çıkıyorlar roman yahut destan kahramanı gibi karşımızda duruyorlar, bir başka başarı da budur bu metinde. Sıradan kişiler seçilmiş, uygulayıcılar değil, uygulamalardan etkilenenler, mağdurlar. Rusya’da sıradan insanlar öyle hayatlar yaşıyorlar ki onları anlatmaya girişmek için bir Dostoyevski olmaya gerek yok.  Kendini yakan Şaşka’nın, intihar eden İgor’un, aşkı için yaşayan Lena’nın hikayeleri…
Tabii ki bu yaşamları bir araya getirmede en önemli araç dil. Halk dili, mağdurların konuşmaları, günlük konuşmalar Aleksiyec’in kaleminde kristalize oluyor, çok leziz bir anlatıma dönüşüyor.
Bu dil, bu üslup tutar mı kalıcı olur mu Aleksiyevic? Sanmıyorum, bu dil onun değil çünkü konuştuğu kişilerin, kahramanların. Yazılı değil de sözlü edebiyat metni gibi olur böyle eserler, kendileri kalır anlatanları unutulur. 
Kitapta en çok kullanılan, anlatılan mekân: Mutfak. Kitabın adı Mutfak olsa imiş hiç yadırgamazdım yahut Mutfak Sohbetleri.
Komünizim, insan  yaradılışına ters olduğu için mi yıkıldı? Yoksa uygulayıcıları mı kötüydü? Mümtaz Soysal'ın "Kıro Şoför" metaforu. Kapitalizm çok mu iyi? Onun da sonunun yakın olduğunu söyleyen çok. Aleksiyevic, şifreler koymuş kitaba: İzmlerin hepsi aynı aslında, Dünya'yı mezbahaneye çeviriyorlar, insanı da hayvana;  sanat, müzik, şiir ve aşk kurtaracak insanlığı, kitaptan anladığım bu. İgor'un, genç şairin intiharı, Elena'nın müebbet hapis hükümlüsüne koşuşu ne anlatıyorlar ki?  Kurtarır mı bunlar Dünya'yı gerçekten? Şiir olsun, aşk olsun da Dünya batsın! 
Kitaptan seçtiğim cümleler:
“Kurban ve cellat aynı derecede iğrençtir ve biz kamptan şu dersi aldık: Bayağılıkta ikisi kardeştir.” S.5
“Babamız hayatta mutlu olmak isterdi. Her fırsatta ‘Cesur ol daha kötüsü sonra gelecek’ atasözünü söylerdi.” S.52
“Hayatta kalmak için insana üç şey lazım: ekmek, soğan, sabun.” S.53
“Babamın bir sözünü hatırlıyorum:’Kampla baş edilebilir ama insanlarla hayır.’ Bir de şöyle derdi:’Bugün sen öl, ben yarın ölmeye razıyım, bu sözleri ilk kez kampta duymadım komşumdan duydum, Karpuşa’dan.’” S.77
“İyi bir hayatı bekleyip durdum ben. Çocukken bekledim… Ve büyüyünce… Şimdi yaşlandım… Kısacası, herkes kandırdı, hayat daha da kötü oldu. Bekle sabret, bekle sabret. Bekle sabret…” s.88
“Hani derler ya, tek parça odunla ateş yakılmazmış, ama çabalayıp duruyorum. Yaa işte… Tanrı iyi ki insana köpek vermiş, kedi vermiş…Ağaç vermiş, kuş vermiş… Bütün bunları,  insan mutlu olsun ve hayatı ona uzun görünmesin diye vermiş, bıktırmasın diye. Bıkmadan seyerttiğim tek şey, buğdayın sarardığını görmek.” S.88
“Her acıdan bizi kurtaracak tek ilaç vardır: sabır.”s.89
“Nasıl yaşarsak öyle ölürüz… Mutluluk toplayamadım hayattan. Artık talep etmem de. Yakında ölebilsem… Yakında göksel krallık var, sabrettiğim yeter.” S.89
“Parayla alınamayacak tek şey zaman. Tanrının önünde ağla ya da ağlama, alamazsın.” S.92
“Savaşta insan, insandan korkuyor. Tanıdığın insandan da yabancıdan da.” S.94
“İnsandan daha kötü bir hayvan yok. İnsan insanı öldürür, mermi değil. İnsan insanı…Ca-nım-sın benim!!”s.95
“Onun intiharı? (Mareşal Ahromeyev’in intiharı) Sıradan bir davranış olmadığı saygı uyandırdığı belli. Ölüme saygı duymak lazım. Ama bir soru soracağım: Ya kazansalardı? Herhangi bir ders kitabını ele alın… Tarihteki tek bir darbe bile terörsüz olmamıştır, kesinlikle kanla biter. Diller koparılır ve gözler sökülür. Ortaçağ usulü. Bunun için tarihçi olmaya gerek yok.”
“Hâlâ bir örnek yaşıyor  ve aynı gazeteleri okuyorlardı. Şimdiki gibi değildi: Şimdi kimine çorbası sulu geliyor, kimine incisi küçük.” S.125
“Vatanım yok olur ve hayatım boyunca anlamlı saydığım her şey yıkılırken yaşamaya devam etmem imkansız. Yaşım ve yaşadığım hayat bana hayata veda etme hakkı veriyor. Sonuna kadar mücadele ettim.” S.127
“Uygun olmayan bir lideri görevden almak en büyük sorun değil. Peki sonra ne yapılacak? Asıl sorun bu.”s.127
“Bir imparatorluk öyle her gün çökmez. Yüzüstü çamura devriliyor! Kan içinde! Üstelik öyle her gün imparatorluk Mareşali intihar etmez. Kremlinde kendini radyatöre asarak…
Neden gitti? Ülkesi gitmişti ve o da onunla birlikte gitti, daha fazla görmek istemedi kendini burada. O… bence … olacak her şeyi tahmin etti. Sosyalizmin nasıl çökeceğini. Gevezeliğin kanla biteceğini. Yağmacılıkla. Anıtları yıkacaklarını. Sovyet tanrılarının eritileceğini. Hurdaya atılacağını. Komünistleri Nürnbergle tehdit edeceklerini… Yargıçlar kim olacak? Bazı komünistler diğer komünistleri yargılayacak. ”s.133
“Ülke mahvolmuş ama bunlar mutlu. Yok et! Yık! Bizim için hep bayram… Bayramcık!” s.134
“Bürokratik mekanizma – manevra yapmaya çok yetenekli bir makinedir bu… Hayatta kalmaya. İlkeler mi? Bürokraside inanç, ilke yoktur, bunların hepsi bulanık metafiziktir. En önemlisi koltukta oturmak, gittiği yere kadar oturmaktır, sev beni seveyim seni, gör beni göreyim seni meselesi. Bürokrasi bizim dar geçidimizdir.” S.134
“Tarih fikirlerin hayatıdır. İnsanlar yazmaz, zaman yazar. İnsanın doğrusu ise kendi şapkasını astığı bir çividir.” S.136
“Bizi tanklarla ve roketlerle ele geçiremediler, en güçlü olduğumuz şeyi yıktılar. Ruhumuzu. Sistem çürüdü, parti çürüdü.” S.141
“İyi insanların modası geçiyor artık.” “Sadece bir Sovyet insanı anlayabilir bir Sovyet insanını.” S.148
“Komünizm içki yasağı gibi bir şey: Fikir olarak iyi ama işlemiyor.” S.153
“annemin sakladığı kibritleri kullanıyorum. Annem her şeyi alırdı (o zamanlar “almak” demezlerdi, “edinmek” derlerdi) ve kötü günler için saklardı.”s.153
“Rusya’da hayat edebiyattır.” S.154
“Yahudiler yüzünden Tanrı da çok kez ağladı.” S.154
“Bir giysi yirmi yıl giyilir, iki palto hayat boyu yeter ama Puşkin olmazsa ya da Gorki’nin tüm eserleri olmazsa yaşamak imkânsızdır.”s.162
“- Neredeydin?
- Mezarlığa gittim.
- Ne işin varmış birdenbire mezarlıkta?
- İlginç bir yer orası. Artık var olmayan insanların gözünün içine bakıyorsun.” S.162
“genç bir kızdı. Çok güzel yatıyordu. Ben de ölüm korkunç bir şey sanırdım.” S.162
“Baba: Birçok şeyi akılla anlayamazsın. Mesela aşkı. İgor: Bir de ölümü.” S.163
“Şair erken ölmeli yoksa şair değildir. Yaşlı şair gülünç bir şey.” S.167
“Gençlik saçma bir zaman, bilmiyorum onun en harika çağ olduğunu kim uydurmuş? Tuhafsındır, aptalsındır, öne çıkmak için kendini ortaya atarsın, dört bir yandan savunmasızsındır. Annen baban için hâlâ küçüksündür, seni sarıp sarmalarla. Sürekli bir şapkanın altındasındır ve kimse sana uzanamaz.” S.171
“Özgürlük güzel bir sos gibi kokuyor.” S. 172
“Kendimi müze deposunda unutulmuş bir sergi eşyası gibi hissediyorum. Tozlu bir kafatası.” S.184
“Çok uzun yaşadım, bu kadar yaşamaya gerek yok. Vaktim hayatımdan önce bitti. Kendi zamanınla birlikte ölmek lazım.” S.185
“İki madalyam ve üç enfarktüsüm var.” S.186
“Biz kendi dünyamızı, biz kendi yeni dünyamızı inşa edeceğiz. Kimse olmayanlar her ey olacak. (Enternasyonal’den mısralar) Yeryüzünde Tanrının Krallığı’nı inşa etmek istedik. Güzel ama olmayacak bir hayaldi, insan hâlâ hazır değil buna.” S.187
“Otuz yedi yılı. İki yaşlı Bolşevik bir odada oturuyor. Biri diğerine ‘Hayır komünizmi göremeyiz biz, ama çocuklarımız görür’ diyor. Diğeri: ‘Zavallı çocuklarımız!’”s.188
“Evraklar insanlardan daha beter yalan söyler.” S.190
“Bütün insanlar kardeş gibi yaşayacak, herkes eşit olacak. Nasıl sevilmez böyle bir hayal? Bolşeviklere yoksul insanlar, ihtiyaç sahiplari inanmıştı. Gençlik gitmişti Bolşeviklerin peşinden. Sokaklarda yürüyor ve ‘Yıkılsın çan, yaşasın traktör!’ diye bağırıyorduk. Tanrı hakkında tek şey biliyorduk: Tanrı yoktu.” S.190
“Biz güzel bir hayata inanmıştık. Ütopya… Bu bir ütopyaydı. Ya siz? Sizin de kendi ütopyanız var; piyasa. Piyasa Cenneti.” S.193
“İnsan hep bir şeylere inanmak ister. Tanrı’ya ya da teknik ilerlemeye. Kimyaya, polimerlere, kozmik akla. Şimdi de piyasaya?” “Süpermarketleri müze gibi geziyorlar. Doğum günlerini Mc Donalds’ta kutlamak şıklık! ‘Dede Pizza-Hut’a gittik!’ Sanki Mekke!” s.194
“Duvar saatini aldı. Şaşkına dönmüştüm… Beklemiyordum… Ama aynı zamanda bunda insanca bir şey vardı, umut verici bir şey. Bu insana dair fenalıkta…” s.195
“Merkez Komite bürosunda atların döllenmesi sorunu ele alındı. Bizimki de kalkıp ‘Merkez Komite’nin başka işi kalmamış, atların nasıl dölleneceğini düşünüyor’ demiş. Akşam alıp götürmüşler. Parmaklarını kapının arasına sıkıştırıp kurşun kalem gibi kırmışlar.” “Gorki ne demişti biliyorsun: ‘Eğer düşman teslim olmazsa onu yok ederler.’- Ben düşman değilim. – Anlasana: Bizim için sadece pişman olmuş insan tehdit değildir, çözülmüş insan.” S.199
“Dostoyevski’nin Çernişevski’ye verdiği bir yanıt vardır: İnşa et, inşa et kristal sarayını, ben alıp bir taş atacağım ona… Ama bodrumda aç yaşıyorum diye değil sadece canım öyle çektiğinden.”s.204
“Geleceği severdik. Gelecekteki insanları. Bu geleceğin ne zaman geleceğini tartışırdık. Yüz yıl sonra olacak. Nokta. Ama bu bize çok uzak gibi gelirdi.”s.204
“Köylüler çukura atlayıp ölülerden çizmeleri, botları çıkarıyorlardı… Alabildikleri her şeyi aldılar… Benim yukarı çıkmama yardım ettiler. Ben de çukurun kıyısına oturup bekledim… Bekledim… Yağmur yağdı. Toprak sıcak sıcacıktı. Bir parça ekmek verdiler bana: Kaç, Çıfıtçık. Belki kurtulursun.” S.219
“Savaş bir bataklıktı, içine düşmek kolay, içinden çıkmak zordu.”  “İnsana acıyoruz… Peki ya atlar nasıl ölüyor? At diğer hayvanlar gibi saklanmaz. Köpek, kedi, inek, hepsi kaçar at ise durup bekler biri onu öldürürken. Korkunç manzara.” S.220
“Savaşta kahraman olmaz… Eğer insan eline bir kez silah almışsa artık iyi olmaz.” S. 221
“Kuşlar bile yardım etti bize, inanır mısınız? Bülbül yabancı birini işitince kesinlikle bağırır. İşaret verir.”
“Mutlu insanlar hep çocuk gibidir.” “Mutsuzluk en iyi öğretmendir.” S.236
“İnsanın, Puşkin okuyan insanın silahsız insanlara ateş etmesi mümkün müdür? Bach dinleyen bir insanın…” Rus kadınları bir tür mutsuzları bulmayı sever… Böylece ninem hayatı boyunca asla sevmediği dedemle birlikte kalmış. Bütün hayatımızın mükemmel bir özeti…” s.237
“Ölülerin bizim aramıza gelmediğini söylüyorlar. İnanmayın.” “Aşk ağır bir çaba.” S.241
“Neden mutluluk yok? Aklıma o lastik parçaları, o kazandaki çorba geliyor, işte oradaydı mutluluk.” S.242
“Tanrı’nın çiçekleri ve ağaçları insanlardan daha iyiydi.” S.243
“Bizi aldığımız sevginin miktarı kurtarıyor, bu bizim dayanıklılık stokumuz. İşte… Sadece  sevgi kurtarır bizi. Sevgi öyle bir vitamin ki insan onsuz yaşayamaz, kanı çekilir, kalbi durur.” S.244
“ir kadının kendi yaşadığı aşağılanmalardan bahsedebileceğini ama erkeğin yapamayacağını anladım. Kadın için itiraf etmek daha kolaydır çünkü derinde bir yerde şiddete hazırdır, hatta işte üreme eyleminin kendini ele alalım… Her ay kadın hayata yeniden başlar… Bu çevrim… Doğanın kendisi ona yardım eder.” S.247
“Ölmeye alışkındı… bu küçük ölümden korkmuyordu…” s.247
“Acıma olduğu zaman insan biraz daha derinlemesine bakmamış, insanlardan uzaklaşmamış demektir.” S. 253
“İnsanlar daha çok güzelliği hatırlıyor, acıyı değil.” S.254
“Eğer su yanarsa nasıl söndürülür? Abhazlar savaş hakkında böyle derler.” S.262
“Nerede mi yaşamak isterdim? Çocuklukta yaşamak isterdim… Orada annemleydim, kuş yuvasında gibiydim.” S.265
“Büyük cellatlar küçükleri olmadan gezmezler asla. Onlara çok ihtiyaçları vardır, kirli işi yapacak birilerine…” s.294
“Tam bir Sovyet’tim; parayı sevmek ayıptı, hayali sevmek lazımdı. Yazık… Unutuyor insan çok şeyi…Unutuyor çünkü çok hızlı olup bitiyor. Kaleydoskop gibi.” S.298
“ Ordu dağıldı, askerler karalanmaya ihbar edilmeye başlandı. Katiller diyorlardı! Önceden koruyucu diyorlardı, katil demeye başladılar.” S.299
“Konuşmalar hep şöyle sona eriyor: Bugün kural kaide kalmadı. Bir Stalin lazım bize.” S. 300
“Sosyalizm simya gibi.” “Bugün müzeler boş… Kiliselerse dolu çünkü hepimize psikoterapi lazım.” “Hayat tümüyle değişti. Dünya artık başka türlü bölünmüş durumda: ‘Beyazlar’ ve ‘Kızıllar’ değil, hapiste yatanlar ve kaçanlar değil, Soljenitsin okuyanlar ve okumayanlar değil, satın alabilenler ve alamayanlar diye.” S.301
“Rus dediğin başka bir Rus’u küfretmeden ikna edemez.” S.306
“Canavar dediğinin boynuzu ve toynağı olmalı sanıyoruz. Ama o, insan kılığında oturuyor karşında işte…” s.307
“Balta sahibinden uzun yaşar…”  “Kan kokusu yakıcıdır, özel bir kokudur…Sperm kokusuna benzer biraz…” s.309
“Hatta Stalin’in kendisi… O bile şöyle dermiş: Ben değil parti karar veriyor… Oğluna şöyle öğretirmiş: Sana göre ben Stalin’im. Ama hayır Stalin o! Bunu derken de duvardaki kendi portresini gösterirmiş. Kendisini değil portresini! Bu arada ölüm makinesi hiç durmadan çalıştı… Onlarca yıl… Dahiyane bir mantığı vardı: Kurban – cellat ve sonunda cellat da kurban.” “Geçmiş, bazısı için bir sandık et ve bir fıçı kan, başkaları için büyük bir destan.” S.312
“kalabalık bir canavardır, kalabalıktaki insan asla mutfakta oturup sohbet ettiğin insanla aynı değildir.” S.319
“Rus insanı kolayca sürüklenir. Komünizm fikirleriyle sürüklendi bir zamanlar, ateşli bir şekilde, dinsel bir fanatizmle hayata geçirdi onları, sonra yoruldu, hayal kırıklığı yaşadı. Eski dünyadan uzaklaşmaya, onu ayaklarının altında ezmeye karar verdi. Bu o kadar Ruslara özgü bir şeydir ki – işte tekrar sıfırdan, kırık çamaşır teknesiyle başlamak. (Puşkin’in Balıkçı ile Balığın Hikayesine gönderme) Ve yeniden bize yeni gibi görünen fikirlerle sersemlemiş durumdayız. Kapitalizmin zaferi için ileri! Batıdaki gibi yaşayacağız yakında. Pembe hayaller.”  S.320
“Rus insanı için mutluluk asla büyük paralar demek olmadı. Rus fikri, Amerikan hayalinden burada ayrılır.” “İnanmayanın günaha karşı kalbi güçsüz ve dayanaksız olur. Rus halkının Tanrı’nın hakikatini arayarak yenilenmesi lazım.” “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik… Bu sözcükler okyanus gibi kan döktü.” Demokrasi! Rusya’da gülünç bir sözcük bu. Demokrat Putin; en kısa fıkra bu.” S.322
“Rus insanı sadece yaşamak istemez, bir şey için yaşamak ister. Büyük bir davaya katılmak ister. Bizde dürüst ve başarılı bir adam bulmak bir aziz bulmaktan daha kolaydır. Rus klasiklerini okuyun…” s.324
“Sokağa çıkıp bir şeyler yapmak için en ufak arzum yok.  En iyisi hiçbir şey yapmamak. Ne iyilik ne kötülük. Bugün iyilik olan yarın kötülük oluyor. “s.326
“Her ihtimale karşı çiçek satın aldık. Çiçek taşıyan insanlara ateş etmezler diye.” S.328
“Eğer kendimizi değiştirmeyeceksek hükümeti değiştirmenin manası ne?” s.331
“yetti artık devrim devrim! Vatan’a bir huzur verin!” s.332
“Soljenitsin’in öğrettiği gibi insan kendine göre yaşamalı, yalanlara göre değil. Bunu yapmadıkça bir milim bile ilerleyemeyiz. Daire çizip dururuz.” S.332
“Bize göre insanın hayatında üç gün vardır: doğduğun gün, evlendiğin gün ve öldüğün gün.”s.344
“Sosyalizmi muzla takas ettiler. Sakızla.” S.355
“Ve toprak küle döner, eskiden olduğu şeye, ruh da Tanrı’ya döner…” s.357
“Bir kilo et üç yüz yirmi rubleydi, Olya Teyze’nin maaşıysa yüz ruble, ilkokul öğretmeniydi. Herkes deli gibi sağa sola koşuşturuyordu, bir yerlerden ekstra para kazanmaya bakıyordu. Var gücümüzle çabalıyorduk… Mutfaktaki eski musluk bozuldu, tesisatçı çağrıldı, onlar da doktora öğrencileri çıktılar. Herkes gülüştü. Ninemizin dediği gibi: Hüzün karın doyurmuyor.” S.364
“Para, merhamet ve utancı sevmez. Bir çitin üzerinde şöyle bir ilan gördüm: Yüksek eğitim almış temizlikçi aranıyor. Annem söylenen adrese gitti, onu işe aldılar. İyi bir ücret verdiler. Bir Amerikan fonuydu bu…” s.365
“Batıda yaşlı kapitalizm, bizdeyse taze, genç dişleri var… İktidarsa apaçık Bizanslı…” s.367
“Eğer bir insan aşkı tanımışsa onun yanına her zaman gidilebilir…” s.370
“Nerede aş varsa orada Tanrı var.” S.371
“Yirmi birinci yüzyıl demek, para, seks ve silah demek.” S.373
“El altından edinilen, gözün gibi koruduğun her kitapla gururlanılır, ne mutluluk!” s.374
“Erkekler -hepsi korkak! İster serseri olsun iter oligark; hiç fark yok. Savaşa giderler, devrim yaparlar ama aşkta ihanet ederler. Kadınlar daha güçlüdür: ‘Durdurur koşan atı bile/ Yanan eve gözünü kırpmadan dalar.’ Erkek on dört yaşından büyük olmaz. Bu annemin bana verdiği ilk akıllıca öğüttü.” S. 382
“Aşkta özgürlük yoktur.”  “Cehennemsiz cennet olmaz. Bir tek cennet olsunmuş… Öyle şey olmaz…” S.384
“Rus usulü mutluluk; iki günlüğüne hapse girmek, sonra oradan çıkıp her şeyin aslında ne iyi olduğunu anlamak. Mükemmel olduğunu!” s.386
“Reklamcılık, Rus devriminin aynası…” s. 387
“Geceleri iki kişi uyu ama yalnız yaşa.” “Yalnızlık mutluluğa çok benziyor…” s.388
“Annenin duası denizin dibinden bile ulaşır.” S. 392
“Tek bir kadınla yaşanmaz, başkalarını da tanımak lazım.” “Çocuk doğurmak için ev sevgi kokmalı.” “Bilindiği gibi dürüst çalışarak çok para biriktiremez insan.” “ Büfeler belirdi sonra süpermarketler, orada her şey vardı, tıpkı masallardaki gibi, ama alamazdın. Girersin ve çıkarsın.” S.398
“Tanrı kimseyi SSCB’de doğup Rusya’da yaşamaya mecbur bırakmasın. Hayatta bir hayalim bile gerçekleşmedi…”  s.399
“Savaş lazım bize, belki o zaman hakiki insanlar çıkar ortaya. Dedem her zaman hakiki insanlarla bir tek savaşta karşılaştığını söylemiştir hep. Şimdi iyilik çok az.” S.404
“Rus insanı şu üç ayağın üzerinde durur: ‘Yok canım’, ‘sanmam’, 2artık neyse ne’  s.406
 “Akıllı kalmak için aptal olmak lazım.” S.414
“Komutan rica etmişti: Lütfen kendinizi vurmayın. İnsanı kayıttan düşmek, mühimmatı düşmekten daha kolay. Askerin hayatı silahtan ucuz.” S.417
“Ölüm aşka benziyor. Son anları karanlık… korkunç ve çirkin bir kıvranış… Ölümden geri gelemezsin ama aşktan geri gelebiliriz, kendimizi toparlayabiliriz.” s.419
“Savaş ve aşk, bunlar aynı ateşten yapılmadır sanki yani aynı kumaştan, aynı malzemeden.” S.420
“Bütün dünya bir kervansaray oluverdi.” S.427
“Petrol ve gazla demokrasi satın alınmaz, onu muz ya da İsviçre çikolatası gibi getiremezsin. Cumhurbaşkanı emriyle ilan edemezsin… Özgür insanlar gerekir bunun için…” s.428
“Biz komünizmi inşa ettik ama onu Amerikalılar hayata geçirmiş.” S.430
“Savaş sizin evinize de gelebilecek olan kurttur.” S.443
“Yoksulu deve üstünde bile köpek ısırır.” S.445
“Halk bir deve kervanı, kırbaçla güdülen…” s.447
“Nasıl her gecenin sabahı varsa bütün kederlerin de sonu vardır.” S.447
“…kötülük yapan insanın ölümü uzun sürer, acı çeker…” s.450
“Korkuyordu. Ya öteki dünya varsa?” “Erkeklere hep bir dadı gerekir. İyi bir eş kocası için her zaman biraz annedir. Yalnız kalan erkek kurda döner… yerden yalayarak yer…” s.455
“Nedir savaş? Savaş,insanın gerçekten yaşamak istediği zamandır.” S.456
“Aşk bir tür yara… Birine acımakla başlıyor… eğer seversen acırsın… ilk sırada bu vardır…” s.457
“Votkadan ve savaştan iyileşmek imkansız…”  s.460
“İyi insanlar okuyup ağlar ama kötüler… önemli insanlar… onlar okumaz. Onlara ne ki? S.461
“Çocuklara şöyle öğretilirdi: Ticaret ayıptır ve mutluluk para değildir. Onurlu olmak, hayatımızı vatan uğruna feda etmek bunlar en değerli şeylerimizi. Hayatım boyunca Sovyet insanı olmaktan gurur duydum ama şimdi utanıyorum, artık değersiz bir şey gibiyiz. Komünizmin idealleri vardı, şimdi kapitalizmin idealleri var: Kimseye acıma, çünkü kimse sana acımaz.” Sen artık var olmayan bir ülkede yaşıyorsun.” S.466
“Hayatın amacı kendini yukarılara çıkarmaktır.” S.467
“İnsanın bir büyük vatanı bir de küçük vatanı vardır.” “İnsanlar hemen kibrit ve tuz stoklamaya koştu. ‘Perestroyka’ sözü insanın kulağına ‘savaş’ gibi geliyordu.”  S.468
“Haydutlar patron olmuştu, akıllılarsa aptal.” S.469
“Bize demokrasinin herkese mutluluk getireceğini söylediler. Her  yere adalet getireceğini, her şeyin dürüst olacağını. Yalan bütün bunlar… Şimdi para iktidarda.” “ Anlıyor musunuz, savaşta da insan kendini iyi hissedebilir.” S.474
“Beş yıl içinde her şey değişebilir Rusya’da ama iki yüz yıl içinde hiçbir şey değişmez.” S.486
“Aşksız insan nedir ki? Susuz kalmış çiçek…” “ Herkesin biri tarafından sevilmesi gerekir. Tek bir kişi tarafından olsa bile.”s.489
“Ekmeksiz yaşanabilirmiş ama aşksız yaşanamazmış, asla yaşanamazmış.” S.491
“Aşk uzun süre sabreder… aşk kıskanmaz… sinirlenmez ve kötülük düşünmez…” s.492
“Her insanın başına gelir işte. Hüzün veba gibi çöker üzerimize.”  Kader böyle bir hain işte.” S.493
“Ben olmadan, der Tanrı, yaratamazsınız.” S.495
“Başkalarıyla bağlantılı her şey: aile, çocuklar, hepsi bir tavizdir…” s.497
“Tanrı uzun süre bekletmez, O’na seslenen kimseyi… s.498
“İnsan Tanrı’ya mutluluğu için minnettar kalıyor, başına bir bela geldiğindeyse haykırıyor: neden, neden, diye. Kendisine gönderilen eziyetin anlamını  anlamaya çalışmıyor. Hayatını O’na teslim etmiyor. “ “Aşk fedakarlık yapmadan olmaz.” S.499
“…benimle diğer insanlar arasındaki fark sadece onların kendilerinin iyi insanlar olduklarını düşünmesi. Ama insanlar kendilerini tanımıyorlar, gerçekte nasıl olduklarını bilseler dehşete kapılırlar oysa. “ s.500
“Fıkradaki gibi: İnsanoğlu çok iyi ama insanlar kötü.” S.502
“Cinayet, kurbanlar için olduğu kadar katiller için de bir muamma aslında.” “Tanrınıj var olduğunu düşünüyor musun? - Varsa ölüm son olmamalı. Onun var olmasını istemiyorum.” S.504
“Fikirler çok güçlü şeylerdir, korkunçlardır çünkü onlarınki maddi olmayan bir güçtür, onu ölçmek imkansızdır. Ağırlığı yoktur… Başka bir özdendir o… Bir şeyi annenden daha önemli hale getirebilme kapasitesine sahiptir.”s.507
“Mutluluğu bir parça şeker gibi bir parça sabun gibi ıvır zıvır şeylerin getirebildiğini öğrendim.” S.514
“Bir takım domuzu kovduk, yenileri geldi. Kara, gri, turuncu hepsi aynı bunların. Bizde iktidar kimi olsa bozuyor. “ “ Şehre geldik. Müzik. Kahkahalar. Gençler dans ediyor. Şehir biz hiç yokmuşuz gibi yaşıyor.” S.518
“Unutmayın para karar veriri her şeye, diferansiyel denklemlere bile.” S.519
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder