2015 Nobel Edebiyat Ödülü verilen Ukraynalı yazar Svetlana
Aleksiyevic’in Türkçe yayımlanan iki kitabından biri olan İkinci El Zaman –
Kızıl İnsan’ın Sonu, Sovyetlerin yıkılışını ve yeni Rusya’nın biçimlenişini
konu edinen bir metin. Kendisi de SSCB yurttaşı olarak doğan ve komünist bir
dünyada yetişen yazar, almış teybini yanına adlarını yazdığı kişilerle yüz yüze
görüşmüş, onların söylediklerini derlemiş toplamış okura sunmuş. Biçim olarak,
bu metin en çok röportaj türü olarak adlandırılabilir. Roman kavramına
yaklaştırılan anı, anlatı ve yaşantı türlerinden farklı yanları var: Yazar
yahut anlatıcının yaşadıkları değil burada söz konusu olan bu nedenle anı
denemez, başkalarının yaşadıklarını anlatıyor aslında bu bakımdan anlatıya da
yaklaşıyor ama anlatıdaki soruna çözüm getirme derdinde değil yazar, anlatmıyor
anlattırıyor, yaşantı olabilir mi kendisini işin içine her görüşmesinde sokuyor
ama kendi yaşadıklarını değil başkalarının yaşadıklarını yazıyor. En çok
röportaja benziyor dememin asıl gerekçesi ise kahramanları değişen her metinde
belli bir konuyu işlemesi. Nedir o konu: Glastnost ve Perestroyka (Açıklık ve
Yeniden Yapılanma). İki ana bölüme ayırmış kitabı yazar:
Birinci bölüm, Stalinizm eleştirisi sayılabilir. Sovyet
insanı, komünist rejim gadrine uğrayanlar konuşuyor bu bölümde. Onlar yine de
komünist ölmek istiyorlar. Komünizmin yıkılabileceğine inanmak istemiyorlar.
İkinci Bölüm, Blucin ve çikolata ile yıkılan bir rejimin
yerine yeni sistem kurulana dek yaşananlar, Gorbaçov ve Yeltsin dönemleri
anlatılıyor, bu bölümde konuşanlar, Stalin zulmünü dedelerinden, ninelerinden
duyan gençler, asıl travmayı onlar yaşıyorlar. Sudan çıkmış balık gibiler.
Komünist doğuyorlar ama kapitalist bir dünyada yaşayacaklar.
Diğer uluslar, Çeçenler, Azeriler, Tacikler vd. de konu edilmiş ama metnin ana gövdesini
Ruslar, Rus kültürü oluşturuyor.
Gerçekten yaşanmış hayatları röportaj yoluyla romanlaştırmak
bir yazar için kendi kurgusu olan roman yazmaktan daha zor olmalı. Zorluğu şu, yazarın
kurguya karışması söz konusu değil yaşanmış bir hayatı seçiyor sadece. Şeçtiği
bu yaşam öyküsünün konu-tema ile örtüşmesini
sağlıyor. Bu konuda çok başarılı Aleksiyevic. Kendini garantiye alan bir yöntem
de bulmuş. İki bölümde toplam yirmi başlık altında bir sürü kişinin konuya
ilişkin yaşadıkları, biri tutmazsa diğeri tutuyor. Ama bu eserin aynı zamanda
en zayıf yönü. Yazar bir fotoğrafçı gibi olayları aktarıyor, halbuki edebiyat fotoğraftan ziyade resimdir, fotoğraf ise gazetecilik. Hikayeler çoğaldıkça, konu dağılıyor, dallanıyor, budaklanıyor,
okura gına geliyor, bitse de kurtulsam dedim birkaç yerinde ama sondan bir
önceki bölüme öyle bir kıssa koymuş ki yazar önce okuduklarımı unuttum:
Lena’nın aşkı, Elena Razduyeva’nın öyküsü, kutsal kitaplardaki Yusuf ile
Züleyha hikayesini hatırlattı bana. Kitapta anlatılan her bağımsız bölüm bir
roman, konuşturulan kişiler ayrı ayrı roman kahramanı olabilirmiş. Aynı konuda
onlarca roman.
Roman kahramanlarını gerçek kişi sanmak okur için gerçek
kişileri roman kahramanı sanmaktan daha zordur. Aleksiyec’in gerçek kişileri
gerçeklikten çıkıyorlar roman yahut destan kahramanı gibi karşımızda
duruyorlar, bir başka başarı da budur bu metinde. Sıradan kişiler seçilmiş,
uygulayıcılar değil, uygulamalardan etkilenenler, mağdurlar. Rusya’da sıradan
insanlar öyle hayatlar yaşıyorlar ki onları anlatmaya girişmek için bir
Dostoyevski olmaya gerek yok. Kendini
yakan Şaşka’nın, intihar eden İgor’un, aşkı için yaşayan Lena’nın hikayeleri…
Tabii ki bu yaşamları bir araya getirmede en önemli araç
dil. Halk dili, mağdurların konuşmaları, günlük konuşmalar Aleksiyec’in
kaleminde kristalize oluyor, çok leziz bir anlatıma dönüşüyor.
Bu dil, bu üslup tutar mı kalıcı olur mu Aleksiyevic? Sanmıyorum, bu dil onun değil çünkü konuştuğu kişilerin, kahramanların. Yazılı değil de sözlü edebiyat metni gibi olur böyle eserler, kendileri kalır anlatanları unutulur.
Kitapta en çok kullanılan, anlatılan mekân: Mutfak. Kitabın
adı Mutfak olsa imiş hiç yadırgamazdım yahut Mutfak Sohbetleri.
Komünizim, insan yaradılışına ters olduğu için mi yıkıldı? Yoksa uygulayıcıları mı kötüydü? Mümtaz Soysal'ın "Kıro Şoför" metaforu. Kapitalizm çok mu iyi? Onun da sonunun yakın olduğunu söyleyen çok. Aleksiyevic, şifreler koymuş kitaba: İzmlerin hepsi aynı aslında, Dünya'yı mezbahaneye çeviriyorlar, insanı da hayvana; sanat, müzik, şiir ve aşk kurtaracak insanlığı, kitaptan anladığım bu. İgor'un, genç şairin intiharı, Elena'nın müebbet hapis hükümlüsüne koşuşu ne anlatıyorlar ki? Kurtarır mı bunlar Dünya'yı gerçekten? Şiir olsun, aşk olsun da Dünya batsın!
Kitaptan seçtiğim cümleler:
“Kurban ve cellat aynı derecede iğrençtir ve biz kamptan şu
dersi aldık: Bayağılıkta ikisi kardeştir.” S.5
“Babamız hayatta mutlu olmak isterdi. Her fırsatta ‘Cesur ol
daha kötüsü sonra gelecek’ atasözünü söylerdi.” S.52
“Hayatta kalmak için insana üç şey lazım: ekmek, soğan,
sabun.” S.53
“Babamın bir sözünü hatırlıyorum:’Kampla baş edilebilir ama
insanlarla hayır.’ Bir de şöyle derdi:’Bugün sen öl, ben yarın ölmeye razıyım,
bu sözleri ilk kez kampta duymadım komşumdan duydum, Karpuşa’dan.’” S.77
“İyi bir hayatı bekleyip durdum ben. Çocukken bekledim… Ve
büyüyünce… Şimdi yaşlandım… Kısacası, herkes kandırdı, hayat daha da kötü oldu.
Bekle sabret, bekle sabret. Bekle sabret…” s.88
“Hani derler ya, tek parça odunla ateş yakılmazmış, ama
çabalayıp duruyorum. Yaa işte… Tanrı iyi ki insana köpek vermiş, kedi
vermiş…Ağaç vermiş, kuş vermiş… Bütün bunları,
insan mutlu olsun ve hayatı ona uzun görünmesin diye vermiş, bıktırmasın
diye. Bıkmadan seyerttiğim tek şey, buğdayın sarardığını görmek.” S.88
“Her acıdan bizi kurtaracak tek ilaç vardır: sabır.”s.89
“Nasıl yaşarsak öyle ölürüz… Mutluluk toplayamadım hayattan.
Artık talep etmem de. Yakında ölebilsem… Yakında göksel krallık var,
sabrettiğim yeter.” S.89
“Parayla alınamayacak tek şey zaman. Tanrının önünde ağla ya
da ağlama, alamazsın.” S.92
“Savaşta insan, insandan korkuyor. Tanıdığın insandan da
yabancıdan da.” S.94
“İnsandan daha kötü bir hayvan yok. İnsan insanı öldürür,
mermi değil. İnsan insanı…Ca-nım-sın benim!!”s.95
“Onun intiharı? (Mareşal Ahromeyev’in intiharı) Sıradan bir
davranış olmadığı saygı uyandırdığı belli. Ölüme saygı duymak lazım. Ama bir
soru soracağım: Ya kazansalardı? Herhangi bir ders kitabını ele alın… Tarihteki
tek bir darbe bile terörsüz olmamıştır, kesinlikle kanla biter. Diller
koparılır ve gözler sökülür. Ortaçağ usulü. Bunun için tarihçi olmaya gerek
yok.”
“Hâlâ bir örnek yaşıyor
ve aynı gazeteleri okuyorlardı. Şimdiki gibi değildi: Şimdi kimine çorbası
sulu geliyor, kimine incisi küçük.” S.125
“Vatanım yok olur ve hayatım boyunca anlamlı saydığım her
şey yıkılırken yaşamaya devam etmem imkansız. Yaşım ve yaşadığım hayat bana
hayata veda etme hakkı veriyor. Sonuna kadar mücadele ettim.” S.127
“Uygun olmayan bir lideri görevden almak en büyük sorun
değil. Peki sonra ne yapılacak? Asıl sorun bu.”s.127
“Bir imparatorluk öyle her gün çökmez. Yüzüstü çamura
devriliyor! Kan içinde! Üstelik öyle her gün imparatorluk Mareşali intihar
etmez. Kremlinde kendini radyatöre asarak…
Neden gitti? Ülkesi gitmişti ve o da onunla birlikte gitti,
daha fazla görmek istemedi kendini burada. O… bence … olacak her şeyi tahmin
etti. Sosyalizmin nasıl çökeceğini. Gevezeliğin kanla biteceğini. Yağmacılıkla.
Anıtları yıkacaklarını. Sovyet tanrılarının eritileceğini. Hurdaya atılacağını.
Komünistleri Nürnbergle tehdit edeceklerini… Yargıçlar kim olacak? Bazı
komünistler diğer komünistleri yargılayacak. ”s.133
“Ülke mahvolmuş ama bunlar mutlu. Yok et! Yık! Bizim için
hep bayram… Bayramcık!” s.134
“Bürokratik mekanizma – manevra yapmaya çok yetenekli bir
makinedir bu… Hayatta kalmaya. İlkeler mi? Bürokraside inanç, ilke yoktur,
bunların hepsi bulanık metafiziktir. En önemlisi koltukta oturmak, gittiği yere
kadar oturmaktır, sev beni seveyim seni, gör beni göreyim seni meselesi.
Bürokrasi bizim dar geçidimizdir.” S.134
“Tarih fikirlerin hayatıdır. İnsanlar yazmaz, zaman yazar.
İnsanın doğrusu ise kendi şapkasını astığı bir çividir.” S.136
“Bizi tanklarla ve roketlerle ele geçiremediler, en güçlü
olduğumuz şeyi yıktılar. Ruhumuzu. Sistem çürüdü, parti çürüdü.” S.141
“İyi insanların modası geçiyor artık.” “Sadece bir Sovyet
insanı anlayabilir bir Sovyet insanını.” S.148
“Komünizm içki yasağı gibi bir şey: Fikir olarak iyi ama
işlemiyor.” S.153
“annemin sakladığı kibritleri kullanıyorum. Annem her şeyi
alırdı (o zamanlar “almak” demezlerdi, “edinmek” derlerdi) ve kötü günler için
saklardı.”s.153
“Rusya’da hayat edebiyattır.” S.154
“Yahudiler yüzünden Tanrı da çok kez ağladı.” S.154
“Bir giysi yirmi yıl giyilir, iki palto hayat boyu yeter ama
Puşkin olmazsa ya da Gorki’nin tüm eserleri olmazsa yaşamak imkânsızdır.”s.162
“- Neredeydin?
- Mezarlığa gittim.
- Ne işin varmış birdenbire mezarlıkta?
- İlginç bir yer orası. Artık var olmayan insanların gözünün
içine bakıyorsun.” S.162
“genç bir kızdı. Çok güzel yatıyordu. Ben de ölüm korkunç
bir şey sanırdım.” S.162
“Baba: Birçok şeyi akılla anlayamazsın. Mesela aşkı. İgor:
Bir de ölümü.” S.163
“Şair erken ölmeli yoksa şair değildir. Yaşlı şair gülünç
bir şey.” S.167
“Gençlik saçma bir zaman, bilmiyorum onun en harika çağ
olduğunu kim uydurmuş? Tuhafsındır, aptalsındır, öne çıkmak için kendini ortaya
atarsın, dört bir yandan savunmasızsındır. Annen baban için hâlâ küçüksündür,
seni sarıp sarmalarla. Sürekli bir şapkanın altındasındır ve kimse sana
uzanamaz.” S.171
“Özgürlük güzel bir sos gibi kokuyor.” S. 172
“Kendimi müze deposunda unutulmuş bir sergi eşyası gibi
hissediyorum. Tozlu bir kafatası.” S.184
“Çok uzun yaşadım, bu kadar yaşamaya gerek yok. Vaktim
hayatımdan önce bitti. Kendi zamanınla birlikte ölmek lazım.” S.185
“İki madalyam ve üç enfarktüsüm var.” S.186
“Biz kendi dünyamızı, biz kendi yeni dünyamızı inşa
edeceğiz. Kimse olmayanlar her ey olacak. (Enternasyonal’den mısralar) Yeryüzünde
Tanrının Krallığı’nı inşa etmek istedik. Güzel ama olmayacak bir hayaldi, insan
hâlâ hazır değil buna.” S.187
“Otuz yedi yılı. İki yaşlı Bolşevik bir odada oturuyor. Biri
diğerine ‘Hayır komünizmi göremeyiz biz, ama çocuklarımız görür’ diyor. Diğeri:
‘Zavallı çocuklarımız!’”s.188
“Evraklar insanlardan daha beter yalan söyler.” S.190
“Bütün insanlar kardeş gibi yaşayacak, herkes eşit olacak.
Nasıl sevilmez böyle bir hayal? Bolşeviklere yoksul insanlar, ihtiyaç sahiplari
inanmıştı. Gençlik gitmişti Bolşeviklerin peşinden. Sokaklarda yürüyor ve
‘Yıkılsın çan, yaşasın traktör!’ diye bağırıyorduk. Tanrı hakkında tek şey
biliyorduk: Tanrı yoktu.” S.190
“Biz güzel bir hayata inanmıştık. Ütopya… Bu bir ütopyaydı.
Ya siz? Sizin de kendi ütopyanız var; piyasa. Piyasa Cenneti.” S.193
“İnsan hep bir şeylere inanmak ister. Tanrı’ya ya da teknik
ilerlemeye. Kimyaya, polimerlere, kozmik akla. Şimdi de piyasaya?”
“Süpermarketleri müze gibi geziyorlar. Doğum günlerini Mc Donalds’ta kutlamak
şıklık! ‘Dede Pizza-Hut’a gittik!’ Sanki Mekke!” s.194
“Duvar saatini aldı. Şaşkına dönmüştüm… Beklemiyordum… Ama
aynı zamanda bunda insanca bir şey vardı, umut verici bir şey. Bu insana dair
fenalıkta…” s.195
“Merkez Komite bürosunda atların döllenmesi sorunu ele
alındı. Bizimki de kalkıp ‘Merkez Komite’nin başka işi kalmamış, atların nasıl
dölleneceğini düşünüyor’ demiş. Akşam alıp götürmüşler. Parmaklarını kapının
arasına sıkıştırıp kurşun kalem gibi kırmışlar.” “Gorki ne demişti biliyorsun:
‘Eğer düşman teslim olmazsa onu yok ederler.’- Ben düşman değilim. – Anlasana:
Bizim için sadece pişman olmuş insan tehdit değildir, çözülmüş insan.” S.199
“Dostoyevski’nin Çernişevski’ye verdiği bir yanıt vardır:
İnşa et, inşa et kristal sarayını, ben alıp bir taş atacağım ona… Ama bodrumda
aç yaşıyorum diye değil sadece canım öyle çektiğinden.”s.204
“Geleceği severdik. Gelecekteki insanları. Bu geleceğin ne
zaman geleceğini tartışırdık. Yüz yıl sonra olacak. Nokta. Ama bu bize çok uzak
gibi gelirdi.”s.204
“Köylüler çukura atlayıp ölülerden çizmeleri, botları
çıkarıyorlardı… Alabildikleri her şeyi aldılar… Benim yukarı çıkmama yardım
ettiler. Ben de çukurun kıyısına oturup bekledim… Bekledim… Yağmur yağdı.
Toprak sıcak sıcacıktı. Bir parça ekmek verdiler bana: Kaç, Çıfıtçık. Belki
kurtulursun.” S.219
“Savaş bir bataklıktı, içine düşmek kolay, içinden çıkmak
zordu.” “İnsana acıyoruz… Peki ya atlar
nasıl ölüyor? At diğer hayvanlar gibi saklanmaz. Köpek, kedi, inek, hepsi kaçar
at ise durup bekler biri onu öldürürken. Korkunç manzara.” S.220
“Savaşta kahraman olmaz… Eğer insan eline bir kez silah
almışsa artık iyi olmaz.” S. 221
“Kuşlar bile yardım etti bize, inanır mısınız? Bülbül
yabancı birini işitince kesinlikle bağırır. İşaret verir.”
“Mutlu insanlar hep çocuk gibidir.” “Mutsuzluk en iyi
öğretmendir.” S.236
“İnsanın, Puşkin okuyan insanın silahsız insanlara ateş
etmesi mümkün müdür? Bach dinleyen bir insanın…” Rus kadınları bir tür mutsuzları
bulmayı sever… Böylece ninem hayatı boyunca asla sevmediği dedemle birlikte
kalmış. Bütün hayatımızın mükemmel bir özeti…” s.237
“Ölülerin bizim aramıza gelmediğini söylüyorlar. İnanmayın.”
“Aşk ağır bir çaba.” S.241
“Neden mutluluk yok? Aklıma o lastik parçaları, o kazandaki
çorba geliyor, işte oradaydı mutluluk.” S.242
“Tanrı’nın çiçekleri ve ağaçları insanlardan daha iyiydi.”
S.243
“Bizi aldığımız sevginin miktarı kurtarıyor, bu bizim
dayanıklılık stokumuz. İşte… Sadece
sevgi kurtarır bizi. Sevgi öyle bir vitamin ki insan onsuz yaşayamaz,
kanı çekilir, kalbi durur.” S.244
“ir kadının kendi yaşadığı aşağılanmalardan
bahsedebileceğini ama erkeğin yapamayacağını anladım. Kadın için itiraf etmek
daha kolaydır çünkü derinde bir yerde şiddete hazırdır, hatta işte üreme
eyleminin kendini ele alalım… Her ay kadın hayata yeniden başlar… Bu çevrim…
Doğanın kendisi ona yardım eder.” S.247
“Ölmeye alışkındı… bu küçük ölümden korkmuyordu…” s.247
“Acıma olduğu zaman insan biraz daha derinlemesine bakmamış,
insanlardan uzaklaşmamış demektir.” S. 253
“İnsanlar daha çok güzelliği hatırlıyor, acıyı değil.” S.254
“Eğer su yanarsa nasıl söndürülür? Abhazlar savaş hakkında
böyle derler.” S.262
“Nerede mi yaşamak isterdim? Çocuklukta yaşamak isterdim…
Orada annemleydim, kuş yuvasında gibiydim.” S.265
“Büyük cellatlar küçükleri olmadan gezmezler asla. Onlara
çok ihtiyaçları vardır, kirli işi yapacak birilerine…” s.294
“Tam bir Sovyet’tim; parayı sevmek ayıptı, hayali sevmek
lazımdı. Yazık… Unutuyor insan çok şeyi…Unutuyor çünkü çok hızlı olup bitiyor.
Kaleydoskop gibi.” S.298
“ Ordu dağıldı, askerler karalanmaya ihbar edilmeye
başlandı. Katiller diyorlardı! Önceden koruyucu diyorlardı, katil demeye
başladılar.” S.299
“Konuşmalar hep şöyle sona eriyor: Bugün kural kaide kalmadı.
Bir Stalin lazım bize.” S. 300
“Sosyalizm simya gibi.” “Bugün müzeler boş… Kiliselerse dolu
çünkü hepimize psikoterapi lazım.” “Hayat tümüyle değişti. Dünya artık başka
türlü bölünmüş durumda: ‘Beyazlar’ ve ‘Kızıllar’ değil, hapiste yatanlar ve
kaçanlar değil, Soljenitsin okuyanlar ve okumayanlar değil, satın alabilenler
ve alamayanlar diye.” S.301
“Rus dediğin başka bir Rus’u küfretmeden ikna edemez.” S.306
“Canavar dediğinin boynuzu ve toynağı olmalı sanıyoruz. Ama
o, insan kılığında oturuyor karşında işte…” s.307
“Balta sahibinden uzun yaşar…” “Kan kokusu yakıcıdır, özel bir kokudur…Sperm
kokusuna benzer biraz…” s.309
“Hatta Stalin’in kendisi… O bile şöyle dermiş: Ben değil
parti karar veriyor… Oğluna şöyle öğretirmiş: Sana göre ben Stalin’im. Ama hayır
Stalin o! Bunu derken de duvardaki kendi portresini gösterirmiş. Kendisini
değil portresini! Bu arada ölüm makinesi hiç durmadan çalıştı… Onlarca yıl…
Dahiyane bir mantığı vardı: Kurban – cellat ve sonunda cellat da kurban.”
“Geçmiş, bazısı için bir sandık et ve bir fıçı kan, başkaları için büyük bir
destan.” S.312
“kalabalık bir canavardır, kalabalıktaki insan asla mutfakta
oturup sohbet ettiğin insanla aynı değildir.” S.319
“Rus insanı kolayca sürüklenir. Komünizm fikirleriyle
sürüklendi bir zamanlar, ateşli bir şekilde, dinsel bir fanatizmle hayata
geçirdi onları, sonra yoruldu, hayal kırıklığı yaşadı. Eski dünyadan
uzaklaşmaya, onu ayaklarının altında ezmeye karar verdi. Bu o kadar Ruslara
özgü bir şeydir ki – işte tekrar sıfırdan, kırık çamaşır teknesiyle başlamak. (Puşkin’in Balıkçı ile Balığın Hikayesine
gönderme) Ve yeniden bize yeni gibi görünen fikirlerle sersemlemiş
durumdayız. Kapitalizmin zaferi için ileri! Batıdaki gibi yaşayacağız yakında.
Pembe hayaller.” S.320
“Rus insanı için mutluluk asla büyük paralar demek olmadı.
Rus fikri, Amerikan hayalinden burada ayrılır.” “İnanmayanın günaha karşı kalbi
güçsüz ve dayanaksız olur. Rus halkının Tanrı’nın hakikatini arayarak
yenilenmesi lazım.” “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik… Bu sözcükler okyanus gibi
kan döktü.” Demokrasi! Rusya’da gülünç bir sözcük bu. Demokrat Putin; en kısa
fıkra bu.” S.322
“Rus insanı sadece yaşamak istemez, bir şey için yaşamak
ister. Büyük bir davaya katılmak ister. Bizde dürüst ve başarılı bir adam bulmak
bir aziz bulmaktan daha kolaydır. Rus klasiklerini okuyun…” s.324
“Sokağa çıkıp bir şeyler yapmak için en ufak arzum yok. En iyisi hiçbir şey yapmamak. Ne iyilik ne
kötülük. Bugün iyilik olan yarın kötülük oluyor. “s.326
“Her ihtimale karşı çiçek satın aldık. Çiçek taşıyan
insanlara ateş etmezler diye.” S.328
“Eğer kendimizi değiştirmeyeceksek hükümeti değiştirmenin
manası ne?” s.331
“yetti artık devrim devrim! Vatan’a bir huzur verin!” s.332
“Soljenitsin’in öğrettiği gibi insan kendine göre yaşamalı,
yalanlara göre değil. Bunu yapmadıkça bir milim bile ilerleyemeyiz. Daire çizip
dururuz.” S.332
“Bize göre insanın hayatında üç gün vardır: doğduğun gün,
evlendiğin gün ve öldüğün gün.”s.344
“Sosyalizmi muzla takas ettiler. Sakızla.” S.355
“Ve toprak küle döner, eskiden olduğu şeye, ruh da Tanrı’ya
döner…” s.357
“Bir kilo et üç yüz yirmi rubleydi, Olya Teyze’nin maaşıysa
yüz ruble, ilkokul öğretmeniydi. Herkes deli gibi sağa sola koşuşturuyordu, bir
yerlerden ekstra para kazanmaya bakıyordu. Var gücümüzle çabalıyorduk…
Mutfaktaki eski musluk bozuldu, tesisatçı çağrıldı, onlar da doktora
öğrencileri çıktılar. Herkes gülüştü. Ninemizin dediği gibi: Hüzün karın
doyurmuyor.” S.364
“Para, merhamet ve utancı sevmez. Bir çitin üzerinde şöyle
bir ilan gördüm: Yüksek eğitim almış temizlikçi aranıyor. Annem söylenen adrese
gitti, onu işe aldılar. İyi bir ücret verdiler. Bir Amerikan fonuydu bu…” s.365
“Batıda yaşlı kapitalizm, bizdeyse taze, genç dişleri var…
İktidarsa apaçık Bizanslı…” s.367
“Eğer bir insan aşkı tanımışsa onun yanına her zaman
gidilebilir…” s.370
“Nerede aş varsa orada Tanrı var.” S.371
“Yirmi birinci yüzyıl demek, para, seks ve silah demek.”
S.373
“El altından edinilen, gözün gibi koruduğun her kitapla
gururlanılır, ne mutluluk!” s.374
“Erkekler -hepsi korkak! İster serseri olsun iter oligark;
hiç fark yok. Savaşa giderler, devrim yaparlar ama aşkta ihanet ederler.
Kadınlar daha güçlüdür: ‘Durdurur koşan atı bile/ Yanan eve gözünü kırpmadan
dalar.’ Erkek on dört yaşından büyük olmaz. Bu annemin bana verdiği ilk
akıllıca öğüttü.” S. 382
“Aşkta özgürlük yoktur.”
“Cehennemsiz cennet olmaz. Bir tek cennet olsunmuş… Öyle şey olmaz…”
S.384
“Rus usulü mutluluk; iki günlüğüne hapse girmek, sonra
oradan çıkıp her şeyin aslında ne iyi olduğunu anlamak. Mükemmel olduğunu!”
s.386
“Reklamcılık, Rus devriminin aynası…” s. 387
“Geceleri iki kişi uyu ama yalnız yaşa.” “Yalnızlık
mutluluğa çok benziyor…” s.388
“Annenin duası denizin dibinden bile ulaşır.” S. 392
“Tek bir kadınla yaşanmaz, başkalarını da tanımak lazım.”
“Çocuk doğurmak için ev sevgi kokmalı.” “Bilindiği gibi dürüst çalışarak çok
para biriktiremez insan.” “ Büfeler belirdi sonra süpermarketler, orada her şey
vardı, tıpkı masallardaki gibi, ama alamazdın. Girersin ve çıkarsın.” S.398
“Tanrı kimseyi SSCB’de doğup Rusya’da yaşamaya mecbur
bırakmasın. Hayatta bir hayalim bile gerçekleşmedi…” s.399
“Savaş lazım bize, belki o zaman hakiki insanlar çıkar
ortaya. Dedem her zaman hakiki insanlarla bir tek savaşta karşılaştığını
söylemiştir hep. Şimdi iyilik çok az.” S.404
“Rus insanı şu üç ayağın üzerinde durur: ‘Yok canım’,
‘sanmam’, 2artık neyse ne’ s.406
“Akıllı kalmak için
aptal olmak lazım.” S.414
“Komutan rica etmişti: Lütfen kendinizi vurmayın. İnsanı
kayıttan düşmek, mühimmatı düşmekten daha kolay. Askerin hayatı silahtan ucuz.”
S.417
“Ölüm aşka benziyor. Son anları karanlık… korkunç ve çirkin
bir kıvranış… Ölümden geri gelemezsin ama aşktan geri gelebiliriz, kendimizi
toparlayabiliriz.” s.419
“Savaş ve aşk, bunlar aynı ateşten yapılmadır sanki yani aynı
kumaştan, aynı malzemeden.” S.420
“Bütün dünya bir kervansaray oluverdi.” S.427
“Petrol ve gazla demokrasi satın alınmaz, onu muz ya da
İsviçre çikolatası gibi getiremezsin. Cumhurbaşkanı emriyle ilan edemezsin…
Özgür insanlar gerekir bunun için…” s.428
“Biz komünizmi inşa ettik ama onu Amerikalılar hayata
geçirmiş.” S.430
“Savaş sizin evinize de gelebilecek olan kurttur.” S.443
“Yoksulu deve üstünde bile köpek ısırır.” S.445
“Halk bir deve kervanı, kırbaçla güdülen…” s.447
“Nasıl her gecenin sabahı varsa bütün kederlerin de sonu
vardır.” S.447
“…kötülük yapan insanın ölümü uzun sürer, acı çeker…” s.450
“Korkuyordu. Ya öteki dünya varsa?” “Erkeklere hep bir dadı
gerekir. İyi bir eş kocası için her zaman biraz annedir. Yalnız kalan erkek
kurda döner… yerden yalayarak yer…” s.455
“Nedir savaş? Savaş,insanın gerçekten yaşamak istediği
zamandır.” S.456
“Aşk bir tür yara… Birine acımakla başlıyor… eğer seversen
acırsın… ilk sırada bu vardır…” s.457
“Votkadan ve savaştan iyileşmek imkansız…” s.460
“İyi insanlar okuyup ağlar ama kötüler… önemli insanlar…
onlar okumaz. Onlara ne ki? S.461
“Çocuklara şöyle öğretilirdi: Ticaret ayıptır ve mutluluk
para değildir. Onurlu olmak, hayatımızı vatan uğruna feda etmek bunlar en
değerli şeylerimizi. Hayatım boyunca Sovyet insanı olmaktan gurur duydum ama
şimdi utanıyorum, artık değersiz bir şey gibiyiz. Komünizmin idealleri vardı,
şimdi kapitalizmin idealleri var: Kimseye acıma, çünkü kimse sana acımaz.” Sen
artık var olmayan bir ülkede yaşıyorsun.” S.466
“Hayatın amacı kendini yukarılara çıkarmaktır.” S.467
“İnsanın bir büyük vatanı bir de küçük vatanı vardır.”
“İnsanlar hemen kibrit ve tuz stoklamaya koştu. ‘Perestroyka’ sözü insanın
kulağına ‘savaş’ gibi geliyordu.” S.468
“Haydutlar patron olmuştu, akıllılarsa aptal.” S.469
“Bize demokrasinin herkese mutluluk getireceğini söylediler.
Her yere adalet getireceğini, her şeyin
dürüst olacağını. Yalan bütün bunlar… Şimdi para iktidarda.” “ Anlıyor musunuz,
savaşta da insan kendini iyi hissedebilir.” S.474
“Beş yıl içinde her şey değişebilir Rusya’da ama iki yüz yıl
içinde hiçbir şey değişmez.” S.486
“Aşksız insan nedir ki? Susuz kalmış çiçek…” “ Herkesin biri
tarafından sevilmesi gerekir. Tek bir kişi tarafından olsa bile.”s.489
“Ekmeksiz yaşanabilirmiş ama aşksız yaşanamazmış, asla
yaşanamazmış.” S.491
“Aşk uzun süre sabreder… aşk kıskanmaz… sinirlenmez ve
kötülük düşünmez…” s.492
“Her insanın başına gelir işte. Hüzün veba gibi çöker
üzerimize.” Kader böyle bir hain işte.”
S.493
“Ben olmadan, der Tanrı, yaratamazsınız.” S.495
“Başkalarıyla bağlantılı her şey: aile, çocuklar, hepsi bir
tavizdir…” s.497
“Tanrı uzun süre bekletmez, O’na seslenen kimseyi… s.498
“İnsan Tanrı’ya mutluluğu için minnettar kalıyor, başına bir
bela geldiğindeyse haykırıyor: neden, neden, diye. Kendisine gönderilen
eziyetin anlamını anlamaya çalışmıyor.
Hayatını O’na teslim etmiyor. “ “Aşk fedakarlık yapmadan olmaz.” S.499
“…benimle diğer insanlar arasındaki fark sadece onların kendilerinin
iyi insanlar olduklarını düşünmesi. Ama insanlar kendilerini tanımıyorlar,
gerçekte nasıl olduklarını bilseler dehşete kapılırlar oysa. “ s.500
“Fıkradaki gibi: İnsanoğlu çok iyi ama insanlar kötü.” S.502
“Cinayet, kurbanlar için olduğu kadar katiller için de bir
muamma aslında.” “Tanrınıj var olduğunu düşünüyor musun? - Varsa ölüm son
olmamalı. Onun var olmasını istemiyorum.” S.504
“Fikirler çok güçlü şeylerdir, korkunçlardır çünkü onlarınki
maddi olmayan bir güçtür, onu ölçmek imkansızdır. Ağırlığı yoktur… Başka bir
özdendir o… Bir şeyi annenden daha önemli hale getirebilme kapasitesine
sahiptir.”s.507
“Mutluluğu bir parça şeker gibi bir parça sabun gibi ıvır
zıvır şeylerin getirebildiğini öğrendim.” S.514
“Bir takım domuzu kovduk, yenileri geldi. Kara, gri, turuncu
hepsi aynı bunların. Bizde iktidar kimi olsa bozuyor. “ “ Şehre geldik. Müzik.
Kahkahalar. Gençler dans ediyor. Şehir biz hiç yokmuşuz gibi yaşıyor.” S.518
“Unutmayın para karar veriri her şeye, diferansiyel
denklemlere bile.” S.519